Vekaletname - Doç.Dr. Süha Tanrıver

  • Noterlik Açısından Vekalet (Temsil)- Doç.Dr. Süha Tanrıver



    NOTERLİK AÇISINDAN VEKALET (TEMSİL )
    DOÇ .DR. SÜHA TANRIVER



    BİRİNCİ BÖLÜM
    VEKÂLET KAVRAMI, VEKÂLET SÖZLEŞMESİ İLE FARKLILAŞTIĞI NOKTALAR, TANIMI, CAİZ OLMADIĞI HALLER VE TÜRLERİ



    1- VEKÂLET KAVRAMI, VEKÂLET SÖZLEŞMESİ İLE FARKLILAŞTIĞI NOKTALAR VE TANIMI



    A- Vekâlet Kavramı



    Genel çerçevesi itibariyle, vekâlet, temsil edilen kimse tarafından yapılan hukukî işlemden kaynaklanan temsil yetkisini ; vekâletname ise, bir kimseye verilen temsil yetkisini ve bunun kapsamını belirten yazıyı ifade eder . Bu tanımlama dikkate alındığında, "vekâlet" ile kastedilenin "temsil yetkisi"; "vekâletname" ile kastedilenin ise, "temsil belgesi" olduğu söylenebilir.



    Gerçekten hem hukuk doktrininde hem de hukuk uygulamasında, çoğunlukla, "temsil yetkisi" teriminin karşılığı olarak "vekâlet"; "temsil belgesi" teriminin karşılığı olarak da "vekâletname" terimi kullanılmaktadır.



    Bunun temel nedenini, çoğu kere, temsil yetkisi ile vekâlet sözleşmesinin aynı zamanda bir arada bulunması oluşturmaktadır; ancak, bu bir zorunluluk değildir .



    B- Vekâletin, Vekâlet Sözleşmesi İle Farklılaştığı Noktalar ve Tanımı
    Temsil yetkisinin (vekâletin), genelde, vekâlet sözleşmesi ile birlikle anılması, her iki kavramın özdeş olduğunu göstermez.



    Her şeyden önce, vekâlet sözleşmesi, adından da anlaşılacağı üzere, bir akittir; iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı ile vücut bulur ve sonuçlarını vekil ile müvekkil arasında meydana getirir.



    Borçlar Kanunu'nun 386 ncı maddesine göre, vekâlet akdi ile, vekil, kendisine verilen işi veya hizmeti sözleşmeye uygun olarak görmeyi taahhüt etmekte; müvekkil de, yapılan işlemin hüküm ve sonuçlarını kabul etmeyi ve vekili borçlarından kurtarmayı üstlenmektedir .





    Buna karşılık, vekâlet (temsil yetkisi) verilmesi, tek taraflı bir hukukî işlemdir ; varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı aracılığıyla gerçekleştirilir.



    Kendisinden beklenen etkiyi doğurabilmesi için muhataba yani vekil ya da mümessil olarak tâyin edilmek istenen kişiye ulaşmış olması yeterlidir ve ayrıca, onun kabulüne (rızasının varlığına) ihtiyaç göstermez.





    Zira, temsilci tâyini, tek taraflı bir işlem olduğundan, mümessil bu sıfatı reddederek temsil yetkisinin kazanılmasını engelleyemez; onun yapabileceği tek şey, bu yetkiyi kullanmamaktan ibarettir .



    Bir başka ifade ile, vekâlet verilmesi, tek taraflı bir hukukî ilişki olduğu için, vekil aleyhine, hiç bir borç ya da ifa edilecek bir edim doğmaz; yani ona herhangi bir külfet yüklemez.



    Vekâlet ilişkisinin varlığı için, vekâlet veren ile verilen arasında bir akdî ilişkinin bulunması da şart değildir.



    Bununla birlikte, vekâlet (temsil yetkisi), genelde, vekâlet sözleşmesi ile birlikte verilir; ancak bu durumda dahi, vekâlet yani temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesinden tümüyle ayni ve bağımsız bir ilişkidir.
    Dolayısıyla vekâlet sözleşmesinin herhangi bir nedenle geçersizliği, o akit içerisinde verilmiş olan temsil yetkisinin de geçersizliği sonucunu doğurmaz ; çünkü, temsil ya da vekâlet ilişkisi, vekâlet sözleşmesinden müstakil bir hüviyete sahiptir ve tümüyle soyut bir nitelik taşır.



    Kaldı ki, temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesinin zorunlu bir unsuru, bir cüz'ü olsaydı, mutlak surette ona dayanması gerekirdi; oysa ki, vekâlet akdi, temsil yetkisinin dayanabileceği tek iç ilişki değildir .
    Vekâlet ya da temsil yetkisi, vekâlet akdinden başka, hizmet, şirket, istisna ve satım akdi gibi diğer bir sözleşmeye de dayanabilir.



    Öte yandan, buradan hareketle, temsil yetkisinin, mutlaka bir sözleşme ya da temel işlemle verilmesi gerektiği sonucuna da varılamaz. Kaldı ki, ortada vekâlet sözleşmesi olmadan da temsil yetkisi bulunabileceği gibi, temsil yetkisini içermeyen bir vekâlet sözleşmesinin bulunması da mümkündür.



    Örneğin, mümeyyiz küçük veya mahcura bir vekâlet akdi zımnında temsil yetkisi verilmişse, küçük veya mahcur, kanunî mümessilin rızası olmadıkça tasarruflarıyla kendisini borç altına sokamayacağından vekâlet akdi geçersiz olacak; ancak, bu akdin ifası bağlamında verilmiş olan temsil yetkisi, mümessili borç altına sokmadığından geçerliliğini devam ettirecek; yani vekâlet sözleşmesinin geçersiz olması, verilmiş olan temsil yetkisinin de geçersizliği sonucunu doğurmayacaktır.



    Temsil yetkisi, sadece kapsamı bakımından değil, doğumu bakımından da, temsil olunan kimse ile mümessil arasındaki akdî ilişkiden mücerret bir işlemdir.



    Kanun koyucu, temsil yetkisinin geçerliliğini, temel ilişkinin geçerliliğine bağlı kılmak isteseydi, buna açıkça bir düzenleme getirmek suretiyle işaret edebilirdi" .



    Yine, vekâlet akdi ile bir hukukî yükümün yaratılması sağlandığı halde, temsil yetkisi ile temsil olunan adına hareket edilebilmesi için, bir hukukî imkân bahşedilmiş olur.



    Öte yandan, temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesi, hukukî işlem (örneğin, satış yahut kira sözleşmesi, alacağın temliki gibi) veya hukukî işlem benzeri fiiller (ihtar, mehil tayini gibi) bakımından söz konusu olur.



    Maddî fiillerin, temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesi suretiyle icrası caiz değildir ; maddî fiillerin bir başkası aracılığıyla icrası amaçlanıyorsa, bu durumda, vekâlet sözleşmesinin yapılması gerekir .



    Yapmış olduğumuz bu karşılaştırma, temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesinin, vekâlet sözleşmesinden tümüyle farklı bir nitelik taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır. Noterlik Hukuku bağlamında da, kavramsal olarak, "vekâlet" sözcüğünden, "temsil yetkisi"; "vekâletname" sözcüğünden de, "temsil belgesi"nin anlaşılması gerekir.



    Ancak, bu tespit, hiç bir zaman, noterlerin huzurunda vekâlet sözleşmesi yapılamayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki, genellikle, temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesi, vekâlet sözleşmesi ile birlikte gerçekleştirilir. Ancak, daha önceden de vurgulandığı üzere , bu halde de, vekâlet ya da temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesinden tümüyle ayrı ve bağımsız bir kimliğe sahiptir.



    Noterlik Hukuku disiplini bağlamında da, vekâlet, bir kimseye, hüküm ve sonuçlan başka bir şahsın hukuk alanında doğmak üzere, o şahsın ad ve hesabına hukukî işlem yapma yetkisinin tanınmasını; vekâletname de bu yetkiyi içeren belgeyi ifade eder.



    § 2- VEKÂLETİN CAİZ OLMADIĞI HALLER VE TÜRLERİ



    A- Vekâlet Verilmesinin Caiz Olmadığı Haller



    Vekâlet ya da temsil yetkisi, ancak hukukî işlem ya da hukukî işlem benzeri fiillerin icrası için verilebilir.



    Maddî fiillerin icrası için, vekâlet verilmesi mümkün değildir.



    Yine, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların (örneğin, nişanlanma, evlenme, evlât edinme, vasiyetname yapma gibi) kullanılmasına karar verme yetkisi, vekâlet vermek suretiyle bir başkasına bırakılamaz .



    Fakat hak sahibi, hakkını kullanmaya karar verdikten sonra, hakkın kullanımı ile ilgili işlemleri yapmak üzere, bir vekil yani temsilci tayin edebilir . Örneğin, boşanmaya karar veren kimse, boşanma davasını açıp yürütmek üzere, bir avukata vekâlet verebilir.



    Yine, bir kimse evlât edinmeye karar verip evlât edineceği kişiyi belirledikten sonra, evlât edinmeyle ilgili yasal prosedürün tekemmül ettirilebilmesi için bir avukatı vekâlet vermek suretiyle görevlendirebilir. Yine, hukuka, ahlâka ve adaba aykırı sözleşmelerin yapılması ve haksız fiillerin icrası için de, vekâlet verilemez .



    Bu bağlamda, kendisinden vekâletname düzenlenmesi istenen noter, öncelikle, vekâlet yoluyla gördürülmesi istenen işin, nitelik itibariyle bu yolla icrasının mümkün olup olmadığını gözetmek ve iş nitelik itibariyle vekâletin caiz olduğu bir alana ilişkin değilse, vekâletname düzenlemekten kaçınmak zorundadır.



    B- Vekâletin (Temsilin) Türleri



    I- Doğrudan Doğruya Vekâlet (Temsil)-Dolaylı Vekâlet (Temsil)
    Yapılan hukukî işlemin hüküm ve sonuçlarının, doğrudan doğruya vekâlet ya da temsil yetkisi verenin hukuk alanında doğup doğmamasına göre, vekâlet, doğrudan doğruya vekâlet (temsil) ve dolaylı vekâlet (temsil) olmak üzere ikiye ayrılır :



    Vekâlet vermek suretiyle yaptırılan hukukî işlemin hüküm ve sonuçlan, ikinci bir işlemin yapılmasına gerek olmaksızın ilgilinin (temsil olunanın, müvekkilin) hukuk alanında doğuyorsa; yani, kendisine vekâlet verilen, başkası ad ve hesabına hukukî işlemi gerçekleştiriyorsa, bu durumda, doğrudan doğruya vekâlet veya temsilden söz edilir .



    Buna karşılık, vekâlet verilmek suretiyle gerçekleştirilen hukukî işlemin hüküm ve sonuçlan, doğrudan doğruya ilgilinin hukuk alanında doğmuyor; ikinci bir işlemin yapılmasını gerektiriyorsa, bir başka ifade ile, kendisine vekâlet verilen kimse, hukukî işlemi yaparken kendisi adına ve fakat bir başkası hesabına hareket ediyorsa, dolaylı vekâlet veya dolaylı temsilden bahsetmek gerekir . Dolaylı vekâlet, özellikle, inançlı işlemlerin icrası bağlamında ortaya çıkar .



    Verilen vekâletin dolaylı mı; yoksa dolaysız mı olacağı, vekâlet verenin iradesine göre belirlilik kazanacaktır. Vekâlet verenin bu konudaki iradesinin yorumunda, vekâletname; vekâlet bir temel işlemle (örneğin, vekâlet sözleşmesiyle) verilmişse, bu temel işlemin içeriği baz alınacaktır. Şüphe halinde, karine dolaysız vekâlet verildiği yönündedir; çünkü yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinde esas alınan temsil ya da vekâlet türü, dolaysız temsil ya da vekâlettir .





    Noterlik Hukuku bağlamında da, vekâletname denince, akla doğrudan doğruya temsili içeren yazılı belge gelir. Kendisinden vekâletname düzenlenmesi istenen noter, ilgilinin gerçek iradesini araştırmak bağlamında, çağdaş toplumlarda yalnızca belgelendirmekle sınırlı kalmayan, danışmanlığı, deyiş yerinde ise hukuk mühendisliğini de içeren işlevine uygun olarak, vekâlet yoluyla gerçekleştirilmek istenen hukukî işlemin nitelik ve özelliklerini de gözeterek, verilmesi arzu edilen vekâletin dolaylı mı, dolaysız mı olması gerektiği konusunda ilgiliyi de yönlendirebilmelidir.



    II- Münferit Vekâlet (Temsil)-Toplu Vekâlet (Temsil)
    Kendisine vekâlet verilecek olanların sayısına göre, vekâlet, münferit vekâlet ve toplu vekâlet olmak üzere ikiye ayrılır.
    Hukukî işlemin icrası için, vekâlet ya da temsil yetkisi yalnızca bir kişiye verilmişse, münferit vekâlet ya da temsilden söz edilir . Uygulamada, bir karışıklığa meydan vermemek için, genelde, münferit vekâletten yararlanılmaktadır.
    Hukukî işlemin icrası için, vekâlet, birden ziyade kişiye verilmişse, toplu vekâletten söz edilir . Toplu vekâlet de, kendi içerisinde, müşterek vekâlet (temsil) ve müteselsil vekâlet (temsil) olmak üzere ikiye ayrılır. Aynı vekâletname ile birden ziyade kişiye vekâlet verilmiş ve kendisine vekâlet verilenlerin tamamının hukukî işlemin icrasına katılımı zorunluluğu getirilmişse, müşterek vekâlet ya da müşterek temsilden söz edilir .



    Müşterek vekâlette, kendisine vekâlet verilenlerin birlikte hareket edip hukukî işlemi birlikte yapmaları şarttır; aksi halde, yapılan hukukî işlem vekâlet vereni bağlamaz. Burada sözü edilen birlikte hareketten maksat, kendisine vekâlet verilenlerin hep birlikte aynı anda hareket etmeleri değildir; kendisine vekâlet verilenler zaman itibariyle aynı anda hareket edebilecekleri gibi, birbiri ardına da hareket edebilirler. Bu son halde, kendisine vekâlet verilenlerden en sonuncusunun irade beyanı ile
    hukukî işlem tamamlanır . Müşterek vekâlette, kendisine vekâlet verilmiş olanlar, birbirlerine alt vekâlet veremeyecekleri gibi, bir hukukî işlemi tek başına yapma yetkisini de veremezler; zira, aksine bir anlayışın kabulü, müşterek vekâletten beklenen yaran ortadan kaldırır .





    Buna karşılık, kendisine vekâlet verilenlerden her biri, vekâlet veren adına, diğerlerinden bağımsız bir biçimde yani tek başına hareket etmek suretiyle, istenilen sözleşmeyi ya da hukukî işlemi gerçekleştirebiliyorsa, müteselsil vekâletten söz edilir . Bu vekâlet türünde, kendisine vekâlet verilenlerden her biri, vekâlet veren adına tek başına hukukî işlemi yapma yetkisine sahip bulunduğundan, burada aslında, özü itibariyle bir münferit vekâlet ilişkisinin bulunduğu dahi söylenebilir .



    Toplu vekâlet ilişkisinin varlığı halinde, ortada bir müşterek vekâletin mi; yoksa müteselsil vekâletin mi bulunduğu, vekâletnamenin (temsil belgesinin); vekâlet bir temel işlemle (örneğin, vekâlet sözleşmesiyle) verilmişse, bu işlemin incelenmesi ve yorumlanması suretiyle belirlenir . Aynı vekâletname ile birden ziyade kişiye vekâlet verilmiş olması halinde, ilke olarak, müşterek vekâletin varlığını kabul etmek gerekir . Ancak, bu kural, dava vekâletnameleri bakımından işlemez. Çünkü, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 64 üncü maddesi uyarınca, aynı davanın yürütümü için, birden ziyade kişiye vekâlet verilmişse , ister aynı vekâletname ile isterse ayrı ayrı vekâletname ile gerçekleştirilmiş olsun, müteselsil vekâletin varlığını kabul etmek gerekir. Kaldı ki, bunun aksini öngören bir düzenlemeye vekâletnamede yer verilmiş olsa bile, bu durum, hasım bakımından herhangi bir etki doğurmaz; sözü edilen kayıt, onun bakımından geçersiz sayılır.





    Dava vekâletnameleri dışında, ayrı ayrı vekâletnamelerle birden ziyade kişiye vekâlet verilmişse, şüphe halinde, karine, müteselsil vekâlet verilmiş olduğu yönündedir .
    Bu konuda karışıklıklara meydan vermemek için, dava vekâletnameleri dışındaki vekâletnameler bakımından düzenlemeyi yapacak olan noterin, işlemin ilgilisine, birden ziyade kişiye vekâlet vermek istemesi durumunda, müşterek vekâlet mi; yoksa müteselsil vekâlet mi vermek istediğini, ilgilinin gerçek iradesinin araştırılması (NK.m.72) ve danışmanlık işlevleri bağlamında sorması uygun olur.



    III- Genel Vekâlet-Özel Vekâlet



    Vekâlet kapsam itibariyle, genel vekâlet (temsil) ve özel vekâlet (temsil) olmak üzere, ikiye ayrılır:



    1- Maddî Hukuk İle Usul Hukuku Açısından
    Maddî hukuk bağlamında, vekâlet, hiç bir sınırlama yapılmadan hukuk düzeninin elverdiği her türlü hukukî işlemi herkesle yapmak üzere verilmiş ise, genel vekâlet ya da temsil yetkisinden; belirli bir ya da bir kaç hukukî işlemi gerçekleştirmek üzere verilmişse, özel vekâlet ya da temsil yetkisinden söz edilir.



    Vekâlet, yalnızca bir konuda verilmekle beraber, kapsam son derece geniş tutulmuşsa, yine genel vekâletten bahsetmek gerekir. Örneğin, bir çiftliğin ya da malvarlığının bir kısmının



    idaresi için verilen vekâlette olduğu gibi . Bu bağlamda; Bir kimse, vekiline, örneğin, "adıma her türlü menkul ve gayrimenkul mallan satın almaya; her türlü mallarımı satmaya, bankalara para yatırmaya ve çekmeye, tapu dairesi gibi her türlü resmî ve özel kurum ve kuruluşlara başvurmaya ve benzeri işlemleri icra etmeye" şeklinde bir vekâletname vermişse, ortada bir genel vekâletnamenin (umumî vekâletnamenin)





    bulunduğundan; buna karşılık, bir, kimse, vekiline, "adıma kayıtlı bulunan Ankara İli, Çankaya ilçesi, 5,Bölge, tapuda 7440 ada, 12 pafta ve 3 parselde kâin taşınmazımı satmaya" ya da "66 AO 321 plâkalı taksimi satmaya, bedelini almaya ve devir için gereken işlemleri icra etmeye" şeklinde bir vekâletname vermişse» ortada bir özel vekâletnamenin bulunduğundan söz edilir .



    Maddî hukuktaki bu ayrım baz alınmak suretiyle, dava vekâletnameleri bakımından, medenî yargılama hukuku alanında, genel dava vekâletnamesi-özel dava vekâletnamesi ayrımı yapılmaktadır.





    Bu çerçevede, bir kimse, diğer bir kimseye , açtığı ve açacağı tüm davalarla, kendisine karşı açılmış ve açılacak olan tüm davaların takibi için vekâletname veriyorsa, genel dava vekâletnamesinden; buna karşılık yalnızca belirli bir veya birkaç davanın takibi için vekâletname veriyorsa, özel dava vekâletnamesinden bahsetmek gerekir . Bu durumda, iş sahibi sadece açacağı boşanma davası için, avukata vekâletname vermişse, avukat bu özel vekâletnameyle müvekkili adına sadece boşanma davası açıp yürütebilir; başka işlemlere girişemez; örneğin, onun adına tahliye davası açamaz veya icra takibinde bulunamaz.



    Bir Yargıtay kararında da veciz bir biçimde ifade edildiği üzere, genel dava vekâletnamesi verilmesi ile güdülen amaç, her dava veya işlem için, yeni bir vekâletname vermek külfetinden kişiyi kurtarmaktır . Dava vekâletnamesi ile vekile verilen yetki, icra ve iflâs takiplerini de kapsar; çünkü davaya vekâletin kanunî (olağan) kapsamı içerisinde, alınan hükmün icraya koyulması da yer alır (HUMK.m.62) .



    Öte yandan, özel yetkilerin verilmesi ile özel vekâletname verilmesini de birbirine karıştırmamak gerekir . Vekâlet verenin, vekiline, özel yetkilerin bir kısmını veya tamamını vermesiyle, vekâletnamenin genel veya özel olmasının herhangi bir ilgisi yoktur. Yani, vekil tüm özel yetkilere (BK.m.388, III; HUMK.m.63) sahip olsa bile, elindeki vekâletname yalnızca somutlaştırılmış tek bir iş ya da işlemle ilgili ise, o vekâletname özel vekâletnamedir; buna karşılık, hiç bir özel yetki verilmese dahi, vekil müvekkili adına, her türlü hukukî işlemi icra etmek ya da her türlü davayf yürütmek veya savunmayı yapmak üzere yetkilendirilmişse, elindeki vekâletname, yine genel vekâletname olarak kalmaya devam eder .



    Bir başka ifade ile, genel vekâletnamede, özel yetkilerden hiç birine yer verilmemiş olması, o vekâletnamenin nitelik değiştirip özel vekâletname konumuna gelmesini sağlamayacağı gibi, özel vekâletnamelerde de bütün özel yetki hallerine yer verilmiş olması, o vekâletnamenin, nitelik değiştirip genel vekâletname konumuna gelmesi
    sonucunu sağlamaz .



    Vekâletname düzenlemek için notere müracaat edilmesi durumunda, tanzimi istenilen vekâletnamenin, ilgilinin arzusuna uygun ve doğru olabilmesi için, noterin kendisine müracaat eden ilgiliden, özel mi, yoksa genel vekâletname mi istediğini sorması, onun bu konudaki görüşünü alması gerekir .



    ilgilinin bu konuda görüş açıklaması halinde, noter vekâlet yoluyla icra edilmek istenen işlemin niteliğini de gözeterek, yapılmış olan tercihin isabetliliğini araştırmalı; genel vekâletnamenin kapsamına giren bir işlemin özel vekâletname ya da özel vekâletname kapsamına giren bir işlemin, genel vekâletname şeklinde tanziminin istenmesi halinde, o, bu hususta ilgiliyi uyarmalıdır .



    İlgilinin düzenlenecek olan vekâletnamenin genel mi, yoksa özel vekâletname mi olacağı konusunda, herhangi bir görüş açıklamaması durumunda, noter, vekâlet verilmek suretiyle gerçekleştirilmek istenen işlemin niteliğini gözeterek, vekâletnameyi, genel ya da özel vekâletname şeklinde tanzim etmelidir .





    2- Noterlik Hukuku Açısından
    Genel vekâletname-özel vekâletname ayrımı, noterler için, iki bakımdan önem arzeder:
    a) Noterler, vekâletname tanzim ederken ilgilinin gerçek iradesini araştırmak şeklinde beliren temel işlevinin gereği olarak (NK.m.72) ilgilinin arzusunun gerçekleştirilmesine en uygun düşen vekâletname formunu bulmak ve bunu düzenleyecekleri vekâletnameye yansıtmak zorundadır .
    b) Alınacak olan noter harcı, tutar itibariyle genel vekâletnameler ile özel vekâletnameler bakımından farklılık gösterir .
    Özellikle son işaret edilen nokta dikkate alındığında, noterlik hukuku alanında, genel vekâletname-özel vekâletname ayrımından şunun anlaşılması gerekir:
    Somut herhangi bir belirleme yapmadan (ferdileştirmeye gidilmeden) her türlü hukukî işlemlerin vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesini öngören vekâletnamelere, genel vekâletname denir.



    Vekâletnameyle, vekâlet, birden çok konuda, ferdileştirmeye, somutlaştırmaya gidilmeden birden çok hukukî işlemin icrası için verilmişse (her türlü mallarımı satmaya veya rehnetmeye gibi) ya da kapsam itibariyle belirli bir alan hasredilmiş olmakla beraber, yapılacak olan hukukî işlemler ferdileştirmeye gidilmek suretiyle somutlaştırılmamış, kategorik olarak genel bir ifadeyle belirtilmişse (örneğin, sahibi bulunduğum her türlü menkul mallarımı satmaya gibi) yani aynı konuda birden fazla kullanılacak olup bu durum da az çok süreklilik gösteriyorsa, ortada yine bir genel vekâletnamenin bulunduğundan söz edilir .



    Bu bağlamda, ayrıca, "T.C.hudutları dahilinde bulunan ve murislerimden intikal edecek her türlü mallarımı satmaya, benim adıma her türlü malları satın almaya, ilgili makam ve merciiler ile idareler, kurum ve kuruluşlarda işlemler yapmaya, her türlü belgeleri imzalamaya ....."; "şirketimizin başkaları aleyhine açtığı ve açacağı; başkalarının da şirketimize karşı açtıkları ve açacakları davalar ve icra takiplerinden dolayı T.C. mahkemelerinde, daire ve müesseselerinde, her sıfat târik ve surette bizi temsile hak ve menfaatlerimizi müdafaa ve muhafazaya ...."; T.C. gümrüklerine adıma gelecek olan malları çekmeye, gümrük resimlerini ödemeye, ordino, konişmento, beyanname ve diğer belgeleri imzalamaya, icabında ithalat formalitesi sırasında ortaya çıkacak olan uyuşmazlıklara itiraz etmeye, eksper tayinine, harçlarını ödemeye, geri istemeye" şeklinde düzenlemeler içeren vekâletnameler de, genel vekâletname örnekleri olarak zikredilebilir .



    Buna karşılık, nitelik ve özellikleri belirtilmek suretiyle somutlaştırılmış bulunan bir ya da bir kaç hukukî işlemin gerçekleştirilmesi için verilen, o işlem ya da işlemlerin icra edilip tamamlanması ile birlikte geçerliliğini yitiren ve ilgilisine belirtilen işlem ya da işlemler dışında herhangi bir tasarruf hakkı tanımayan vekâletnamelere, özel vekâletname denir. Bu bağlamda, "34 UC 725 plâkalı taksimi satmaya "; " tapuda adıma kayıtlı bulunan Yozgat ili, Sorgun ilçesi, 12 Ada, 4 Pafta, 3 Parselde kâin taşınır izimi satmaya"; Ankara ili, Haymana ilçesi, 34 ada, 12 parselde kayıtlı bulunan taşınmazım üzerinde ipotek tesis etmeye ...."; Ankara 4.Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhime açılmış bulunan 1998/16 esas numaralı davamı takip etmeye" gibi yetkilendirmeler içeren vekâletnameler, özel vekâletname örneği olarak gösterilebilir.



    Genel vekâletname-özel vekâletname ayrımında baz alınacak ölçüt, vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesi îstenen işlemlerin, sınırlan, nitelikleri ve özellikleri belirtilmek suretiyle (örneğin, Ankara ili, Haymana ilçesi, 12 ada ve 3 parselde kayıtlı taşınmazımı satmaya gibi) yeterli bir biçimde ferdileştirilip ferdileştirilmediğidir (somutlaştırılıp somutlaştırılmadığıdır); bu bağlamda yapılacak olan işlemlerin her türlü menkul mallarımı satmaya örneğinde olduğu gibi genel bir ifade ile belirtilmiş olması halinde genel vekâletnameden; nitelik ve özellikleri zikredilmek suretiyle ferdileştirilmiş olması halinde ise, özel vekâletnameden söz edilecektir.



    Doktrinde, aynı vekâletname içerisinde, iki ayrı konuda, somutlaştırılmış yani nitelik ve özelliklerine işaret edilmek suretiyle belirli hale getirilmiş iki ayrı hukukî işlemin yapılmasının öngörülmesi halinde, özellikle alınacak olan noter harçlarının tutarı gözetilerek, bu durumda, genel vekâletnamenin varlığının kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir . Bu görüş kabul edildiği takdirde, aynı vekâletname içerisinde, "sahibi bulunduğum 06 UC 24 plâkalı arabamın satımı ile Yozgat ili, Sorgun ilçesi, 10 ada, 4 parselde kayıtlı taşınmazım üzerinde ipotek tesisi şeklinde" bir yetkilendirmeyi öngören bir düzenlemeye yer verilmişse, ortada bir genel vekâletnamenin bulunduğundan söz etmek gerekecektir.





    Kanımca, aynı vekâletname içerisinde, iki ayrı konuda somutlaştırılmış iki ayrı hukukî işlem için vekâlet verilmiş olması halinde, özellikle alınacak olan noter harçlarını gözeterek, genel vekâletnamenin varlığını kabul etmek sağlıklı bir yaklaşım biçimi olmaz.



    Çünkü sözü edilen durumda da ferdileştirme yapıldığına, işlemler somutlaştırılıp belirli hale getirildiğine göre, ancak özel vekâletnameden bahsedilebilir; aksine bir anlayışın kabulü, genel vekâletname-özel vekâletname ayrımında baz alınan ölçütün işlerliğini yitirmesine neden olur; bu konuda bir kargaşa yaratılmasına yol açar.



    Öte yandan, bu hukukî işlemler için, ayrı ayrı vekâlet verilmek istenseydi, noter bunu iki ayrı özel vekâletname düzenlemek suretiyle gerçekleştirmek durumundaydı.



    Dolayısıyla sözü edilen işlemler için vekâlet verilmesinin, görünüş itibariyle tek bir vekâletnamede yani aynı vekâletnamede gerçekleştirilmiş olması, görünüş itibariyle tek, fakat gerçekte ise, iki ayrı özel vekâlet halinin bulunduğu olgusunun göz ardı edilmesi sonucunu doğurmamalıdır.



    Burada son olarak vurgulanması gereken bir nokta da, genel vekâlet şeklinde düzenlenmesi gereken bir vekâletnamenin, özel ya da özel vekalet şeklinde düzenlenmesi gereken bir vekâletnamenin genel şekilde düzenlenmesinin, vekâletnamenin geçerliliği üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığıdır; meğer ki, Noterlik Kanunu'nda öngörülen şekil koşullarına aykırı olarak bu işlem gerçekleştirilmesin.



    Ancak, sözü edilen durum, bir yandan noterin ilgilinin gerçek iradesinin araştırılması ve belgeye yansıtılması, diğer yandan ise, danışmanlık deyiş yerindeyse hukuk mühendisliği işlevini, gereklerine uygun bir biçimde yerine getirememesi sonucunu doğurur; ayrıca, ilgiliden eksik ya da fazla noter harcı alınmasına da sebebiyet verir. O nedenle, bu belirlemeyi, noterin özenle yapması uygun bir davranış biçimi teşkil eder.



    IV- Süreli Vekâlet-Süresiz Vekâlet (Temsil Yetkisi)



    Vekâlet ya da temsil yetkisi, belirli bir süreyle sınırlı olarak (belirli bir tarihe kadar geçerliliğini devam ettirecek şekilde) verilebileceği gibi; herhangi bir süre kaydına tâbi tutulmadan yani süresiz olarak da verilebilir . Birinci halde, süreli; ikinci halde ise, süreli olmayan vekâletten söz edilir.



    Ne Borçlar Kanunu'nda ne de diğer kanunlarda, vekâlet verilmesinin ya da temsil yetkisinin kullanımının, belirli bir süreye bağlanmasını yasaklayan herhangi bir düzenleme bulunmaktadır.



    Bu durum karşısında, verilecek olan vekâletin, süreli olup olmadığının tayininde, yegane irade sahibi, getirilecek olan diğer sınırlamalar bakımından olduğu gibi yine vekâlet veren olacaktır.



    Vekâletin süreli olarak verilebilmesi, onu vekâlet sözleşmesinden ayıran diğer bir hususu teşkil eder. Zira, vekâlet sözleşmesinde iş görme borcunu üstlenmiş olan kimse, işçi gibi belli bir süreye bağlı olarak faaliyet göstermez .



    Zaten vekâlet sözleşmesi de, vekile, müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun bir sonuca yönelen bir iş görmeyi bir zaman kaydına tabi olmaksızın ve nispeten bağımsız bir biçimde yapma borcunu, sonucun elde edilememe rizikosu ona ait olmamak üzere, yükleyen akit biçimde tanımlanmaktadır . Bu durum karşısında, vekâletin süreli olarak verilemeyeceği yönündeki yanılgının, onun tümüyle vekâlet akdi ile karıştırılmasından kaynaklandığı söylenebilir. Vekâlet verilmesinde aslolan, herhangi bir süre kaydının getirilmemesidir.



    Ancak, bu durum hiç bir zaman süreli vekalet verilemeyeceği anlamına da gelmez. Vekâlet, herhangi bir süreye tâbi tutulmadan verilmiş olsa bile, vekâlet veren bu ilişkiyi her zaman sona erdirebilir. Uygulamada, özel vekâletnameler (örneğin, araç satışını konu
    alan vekâletnameler) bakımından, süre kaydının getirildiği gözlenmektedir; sözü edilen vekâletnameler hukuken geçerlidir ve öngörülen sürenin dolmasıyla birlikte de geçerliliklerini kendiliğinden yitirirler. Buna karşılık, genel vekâletnameler ise, herhangi bir süre kaydı getirilmeden verilmektedir.



    Yine, vekâletin, belirli bir tarihten sonra hüküm ifade etmek üzere ya da belirli bir şartın gerçekleşmesine bağlı olarak da verilmesi mümkündür . Bu durumda, kendisine vekâlet verilenin, sürenin başlangıç tarihinden veya şartın gerçekleşmesinden önce yaptığı hukukî işlemler, vekâlet vereni bağlamaz; işlemleri yapan yetkisiz temsilci konumundadır; yapılan işlemler, ancak ona icazet vermesi kaydıyla, vekâlet vereni de bağlar bir hale gelir .



    Son olarak, bu bağlamda, üzerinde tartışılması gereken diğer bir hususu, düzenlenme tarihinden itibaren on yıl geçen vekâletnamelerin, geçerliliklerini hâla koruyup korumadığı teşkil etmektedir.



    Uygulamada, bazı noterlerin ve tapu dairelerinin düzenlenme tarihinden itibaren on yıl geçen vekâletnamelere dayalı olarak, işlem yapmaktan kaçındıkları gözlemlenmektedir. Bunun temelinde, on yıllık genel zamanaşımı süresini öngören Borçlar Kanunu'nun 125 inci maddesindeki kuralın, bu alanda da geçerli olacağı düşüncesi yatmaktadır. Bu yanlış düşüncenin oluşumunda, Yargıtay 2 nci Hukuk Dairesi'nin 14.01.1988 günlü ve 9971/153 sayılı kararı da etkili olmuştur. Karara konu olan mirasçılık belgesinin iptali ile ilgili davada, hazine vekili, vekâletnamenin düzenlenmesinden bu yana on yıldan fazla bir zaman geçmesi sebebiyle, davalı vekilinin, davalıları temsil edemeyeceğini; duruşmadan çıkartılması gerektiğini ileri sürmüş; davalı' vekilinin yeni vekâletnameye gerek bulunmadığı, temsil yetkilerinin hala devam ettiği yönündeki savunması, mahkemece reddedilip; davalı vekilinin duruşma salonundan çıkartılmasına karar verilmiş; sözü edilen ilk derece mahkemesi karan bu noktadan davalı vekilince temyiz edilmiş; Yargıtay 2 nci Hukuk Dairesi de yukarıda gün ve sayısı belirtilen kararıyla "hükmün davalı asillere tebliğine" işaret etmek suretiyle dava dosyasının mahalline iadesine karar vermiştir .





    Ne Borçlar Kanunu'nda ne de diğer bir kanunda (örneğin, Avukatlık Kanunu'nda) vekâletnamelerin geçerliliğini ya da yürürlüğünü belirli bir süre ile kayıtlayan herhangi bir düzenleme mevcuttur.



    Vekâlet verilmesi, tek taraflı bir hukukî işlemdir; iki taraflı bir hukukî işlem konumunda bulunan sözleşmeden doğan talep haklan bakımından süreyle ilgili genel bir düzenleme öngören Borçlar Kanunu'nun 125 inci maddesi, bu alanda uygulanamaz.





    Aynı durum, vekâlet ya da temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesi içinde verilmiş olsa bile, sözü edilen yetki, vekâlet sözleşmesinden tümüyle ayrı ve bağımsız (soyut) bir işlem olma niteliğini hâla koruduğundan, yine geçerli olacaktır.



    Kaldı ki, vekâlet sözleşmesinde, hizmet sözleşmesine benzer şekilde on yıllık bir süre sınırlaması da yoktur. Öte yan dan, vekâlet verilmesi suretiyle sadece temsilciye tek taraflı bir yetki bahsedilmekte olup ', herhangi bir alacak ya da talep hakkının doğumu sağlanmadığına göre, zaten işin niteliği gereği, talep haklarının tâbi olduğu zamanaşımına ilişkin düzenlemenin, burada uygulanma imkânı da yoktur .



    Dolayısıyla, sonuç olarak, vekâlet veren süreyle ilgili herhangi bir kayıt getirmediği sürece, vekâletname, düzenlenme tarihinden itibaren on yıl geçmiş olsa bile, ilke olarak, vekalet verenin ölümüne kadar hukuken geçerliliğini koruyacak ve yapılacak olan hukukî işlemlere de temel teşkil edebilecektir .



    V- Alt Vekâlet (Alt Temsil)



    Kendisine vekâlet verilenin, üstlenmiş olduğu işlemin icrasını başka bir kimseye bırakması; kendisi yerine bir başkasını ikâme etmesi halinde, alt vekâlet ya da temsilden söz edilir .



    Alt vekâlet ilişkisinin kurulabilmesi, vekile, vekâletnamede bu yetkinin verilmiş olması koşuluna bağlıdır . Alt vekâlet verme yetkisinin, mutlaka "başkasını tevkil" şeklinde bir ibareye yer vermek suretiyle açıklanması şart değildir; önemli olan müvekkilin bu konuya ilişkin iradesinin varlığının tereddütsüz bir biçimde anlaşılır olmasıdır. "Vekâletname tanzimi ve imzaya" şeklinde bir yetkilendirmeyi içeren ibare de, vekile, alt vekâlet verme yetkisinin tanındığı anlamına gelir.



    Böyle bir yetkilendirme yapılmadığı sürece, alt vekâlet ya da temsil ilişkisi kurulamaz. Bunun nedenini, vekâlet ilişkisinin güven temeli üzerine kurulu bir ilişki konumunda bulunması ve bir iş için kime vekâlet verilmişse, kim o güvene mazhâr kılınmışsa, işin onun tarafından görülmesinin, kural olması teşkil eder.



    (BK.m.390, I) . Nitekim, noterler de, bu bağlamda, alt vekâlet vermek için, belge düzenlemeleri talebiyle kendilerine başvuran kimselerin, ibraz ettikleri vekâletnamede, bu tür bir ilişki kurmaya açıkça izinli olup olmadıklarını özenle araştırmalı ve başkasını tevkile (alt vekâlet vermeye) ilişkin bir kayda vekâletnamede rastlanmaması durumunda da, alt vekâlet kurmaya yönelik belge düzenleme taleplerini, ilke olarak, geri çevirmelidirler.



    Bu bağlamda önemli olan diğer bir noktayı da, alt vekâlet verme yetkisinin hangi kapsamda verildiği hususu teşkil eder.



    Bunun belirlenmesinde, müvekkilin iradesi baz alınacaktır. Müvekkil, alt vekâlet verme yetkisinin kapsamını da, başkasını tevkil iradesini açıklarken, vekâletnamede belirtmeli; noter de, başkasını tevkil iradesinin vekâletname tanzimi evresinde açıklanması halinde, hangi işlemleri ve yetkileri, alt vekâletin kapsayacağı konusunda, ilgilinin gerçek arzusunun öğrenilmesi bağlamında vekâlet verenin görüşlerini alıp vekâletnameye geçirmeye özen göstermelidir.



    Bu konuda herhangi bir açıklık yoksa, vekâletnamede başkasını tevkil iradesinin açıklandığı yere (metin içerisindeki yerine) bakmalı ve sözü edilen yetkinin kendisinin açıklanmasından önce yer alan işlem ya da işlemleri kapsadığı sonucuna bir karine olarak varılmalıdır.





    Öte yandan, vekâlet yoluyla gördürülmesi istenen iş, o alanda geçerlilik kazanmış âdetler uyarınca, alt vekâlete elverişli bir nitelik taşıyorsa ya da halin icapları zorunlu kılmışsa, açıkça başkasını tevkil yetkisi verilmemiş olsa bile, vekil, alt vekâlet ilişkisi kurabilir .



    Nitekim, Borçlar Kanunu'nun 390 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, vekâlet akdi yönünden bu durum açıkça hükme bağlanmıştır. Sözü edilen yasal düzenlemeye göre, "Vekil başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya âdet başkasını yerine ikameye müsait bulunmadıkça, vekâlet konusu iş ve hizmeti kendisi yapmaya mecburdur" .





    Alt vekâlette, vekil kendisi yerine bir başkasını geçirmekle, kendi temsil yetkisini kaybetmemekte; onun temsil yetkisi halâ varlığını devam ettirmektedir.





    Çünkü, burada sözü edilen ikame, temsil yetkisinin ya da vekâletin devri değil; sadece onun kullanımının bir başkasına bırakılması anlamını taşımaktadır . Alt vekâlette, vekil, sahip olduğu yetkiye dayalı olarak, sadece üçüncü bir kişiyi daha yetkilendirmektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak, alt vekilin ya da temsilcinin sahip olduğu yetki, kapsam itibariyle, hiçbir zaman kendisine alt vekâlet vereninkinden fazla olamaz ; ama daha az olabilir.





    Ayrıca, kendisine başkasını tevkil yetkisi verilmiş olan, sahip olduğu temsil yetkisinin kullanımını kısmen veya tamamen verilmiş olan özel yetkilerden âri (soyutlanmış) bir biçimde de alt vekile bırakabilir.



    Vekil, bir başkasını tevkil ettiği takdirde, onunla müvekkili arasında bir hukukî ilişki doğar; yani bir müteselsil vekâlet ilişkisi yaratılmış olur ve müvekkil yani asıl iş sahibi vekiline karşı haiz olduğu bütün hakları, vekilin tevkil ettiği şahsa karşı da doğrudan doğruya ileri sürebilir.



    Dolayısıyla asıl iş sahibinin, kendisine alt vekâlet verilenin, bu yetkisini, her zaman kısmen ya da tamamen geri alması hakkı da saklıdır . Vekil, kendisine verilen başkasını tevkil yetkisine dayanarak bir alt vekil atamışsa, bu durumdan, vekâletin güven temeline dayalı bir ilişki olması ve gereğinde azil hakkının kullanımına uygun ortamın yaratılmasını temin amacıyla, asıl iş sahibini (yani müvekkilini) haberdar etmeli; hatta bu onun için yerine getirilmesi gereken bir külfet teşkil etmelidir.





    Bu bağlamda asıl tartışılması gereken hususlardan birini de, asıl iş sahibinin, alt vekilden, kendisine alt vekâlet vermiş olanın azledilmesini isteyip isteyemeyeceği oluşturur.



    Alt vekâlette, alt vekilin sahip olduğu yetki, kapsam itibariyle kendisine alt vekâlet vermiş olanınkiyle sınırlı olup; bu iç vekâlet ilişkisini de alt vekâlet vermiş olan (vekil) kurduğuna göre, söz konusu hukukî bağı, kurulan ilişkinin doğası gereği azil yoluyla sona erdirme hakkı, ancak alt vekâlet vermiş olana (vekile) ait bulunacaktır ; alt vekil ise, bu iç vekâlet ilişkisinde üstlenmiş olduğu rolün gereği, ancak ilişkiyi istifa yoluyla sona erdirebilir; onun azil hakkının bulunduğundan söz edilemez.



    Fakat, asıl iş sahibinin, alt başkalarını tevkile açıkça yetkilendirilmiş olmaları koşuluna bağlıdır;



    Avukatların teamül gereğince başkalarını tevkile yetkili oldukları kabul edilemez



    Vekilden, kendisine alt vekâlet vereni azletmesini istemesi, yeni bir işlemin icrası için alt vekile yeni bir temsil yetkisi ya da vekâlet vermesi anlamına geleceğinden; alt vekil, bu çerçevede asıl iş sahibi ile kendisi arasında kurulan yeni vekâlet ilişkisi bağlamında, iş sahibi adına, bu azil işlemini (yani, kendisine alt vekâlet vermiş olanın azli işlemini) gerçekleştirebilecektir,



    Zincirleme alt vekâlet ilişkilerinin varlığı halinde, alt vekâlet verenlerden birisinin ölümü, ölen alt vekilin daha önceden kurmuş olduğu alt vekâlet ilişkisinin de sona ermesi sonucunu doğurmaz; çünkü kendisine alt vekâlet verilmiş olanlar alt vekâlet verenlerin değil; müvekkilin (asıl iş sahibinin) vekili konumundadırlar .



    VI- Ölüm Sonrası Vekâlet (Temsil) (Mandatum Post Mortem)



    Vekâlet verenin (temsil olunanın) ölümü ile birlikte, ilke olarak, vekâlet ilişkisi son bulur. Ancak, bir kimsenin ölümünden sonra yapılacak olan iş ve işlemler için, bir başka kimseye vekâlet vermesi mümkündür. Bir kimsenin, hüküm ve sonuçlarını kendi ölümünden sonra meydana getirecek şekilde, hukukî işlemlerin icrası bağlamında, bir başka kimseye vekâlet vermesi ya da ona temsil yetkisi bahşetmesi durumunda, ölüm sonrası vekâletten ya da ölüm sonrası temsil yetkisinden (post mortem temsilden) söz edilir.



    Genelde, bu tür bir vekâletle, ölüm sonrası kazandırmada bulunmak amacıyla bir görevlendirme yapılır . Hukuken bu tür bir vekâlet ya da temsil yetkisi verilmesi caizdir . Borçlar Kanunu'nun konuyu temsil açısından düzenleyen 35 inci maddesiyle, konuyu vekâlet sözleşmeleri açısından düzenleyen 397 nci maddesi, ölüm sonrası temsil veya vekâlet verilmesinin hukuken mümkün bulunduğunun açık kanıtlarını teşkil etmektedir.
    Temsil yetkisi ya da vekâlet verilmesi, tek taraflı bir hukukî işlem olduğuna göre, temsil yetkisi ya da vekâlet veren, temsil yetkisinin veya vekâletin, ölümünden sonra da devam edeceğini tek taraflı bir beyanla bildirmiş olabilir; bunun hukuk alanında sonuç doğurabilmesi, kendisine vekâlet verilenin ya da mümessilin kabulüne ihtiyaç göstermez.



    Bu sebeple, konuyu temsil bağlamında düzenleyen Borçlar Kanunu'nun 35 inci maddesinde yer alan "hilafı iki tarafça kararlaştırılmadıkça" şeklindeki ibareyi, "aksi vekâlet verence belirtilmedikçe" şeklinde algılamak gerekir.



    Temsil yetkisi, vekâlet sözleşmesinin içinde verilmiş olsa bile, bu durumda sözü edilen yetkinin verilmesi, vekâlet akdinden ayrı ve bağımsız bir hukukî işlem konumunda bulunduğundan, bu yetkinin ölüm sonrasını kapsayıp kapsamadığı, temsil edilenin bu konuya ilişkin iradesi baz alınarak belirlenecektir; sözü edilen temel işlemde bu belirlemede yardımcı bir unsur olarak dikkate alınacaktır.



    Bazen verilmiş olan vekaletin, ölümden sonraki hukukî işlemler bakımından geçerlilik taşıdığı, vekâletnamede bu konuda açıklık olmasa bile, vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesi istenen işlemlerin niteliğinden de anlaşılabilir .



    Post mortem vekâlet verilmesi ile güdülen amaç, vekilin, vekâlet verenin ölümünden sonra terekeye dahil bulunan mallar üzerinde tasarruf edebilmesine imkân sağlamaktır .



    İşaret edilen pozitif hukuk kurallarının varlığına rağmen, post mortem vekâletin caiz olup olmadığı hususunda, uygulamada tereddütler hasıl olmuş ve sonuçta Yargıtay vermiş olduğu bir içtihadı birleştirme kararıyla, duruma açıklık getirmiş ve bu kararında post mortem vekâlet verilmesinin hukuken mümkün olduğunu, bir kez daha vurgulamıştır.





    Sözü edilen içtihadı birleştirme kararında; aynen şöyle " BK.m.397 de gerek vekilin gerek müvekkilin ölümüyle ve ehliyetinin zevaliyle veya iflasıyla vekâletin nihayet bulması hakkındaki hüküm , hilafının mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılamaması kaydıyla takyid edilmiş olmasına göre , tevhidi içtihadı mucip olan hadiselerde olduğu gibi , müvekkilin ölümünden sonra dahi mutasarrıf olduğu gayrimenkul malını tapu dairesinde şahsı ahara bey ve ferağa dair vuku bulan vekâletin devam edeceği iki taraf arasında muteber surette mukavele edilmiş ise , müvekkil öldükten sonra da vekilin salahiyetleri devam edeceğine, fakat azil hakkı ölünün kanuni haleflerine intikal etmiş olacağından mirası reddetmemiş olan mirasçılar tarafından azlolunabileceğine " denmektedir. Aynı yönde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay özel dairelerince verilmiş olan başka kararlarda bulunmaktadır .





    Post mortem vekâlet verilmesi halinde, vekâlet verenin ölümünden sonra, vekil, öleni değil; onun mirasçılarını temsil edeceğinden, ölenin mirasçılarının vekili sıfatını kazanacağından, mirasçılar tarafından her zaman Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde vekâletten azledilebilecektir . Sözü edilen azil yetkisi, aynı zamanda, vekilin terekeden sorumsuzca kazandırmada bulunması rizikosunun varlığı karşısında, bir emniyet sübabı olarak da işlev görecektir .



    Post mortem vekâlet ilişkisi , hukukî niteliği itibariyle , ölüme bağlı tasarruf değil; sağlar arası bir hukuki işlemdir ; dolayısıyla şekil itibariyle, ölüme bağlı tasarrufların tâbi olduğu şekle (vasiyetnameler için öngörülen şekle ) tâbi değildir ; ayrıca kendisine bu tür bir vekâlet verilmiş olan kişi de, üstlenmiş olduğu işlev itibariyle, vasiyeti tenfiz memuruna benzese dahi, ondan farklı bir konumda bulunmaktadır .







    İKİNCİ BÖLÜM
    VEKALETTE ÖZEL YETKİ VERİLMESİNİ GEREKTİREN İŞLEMLER İLE VEKÂLETİN VERİLMESİ, ŞEKLİ VE SONA ERMESİ



    3- VEKÂLETTE ÖZEL YETKİ VERİLMESİNİ GEREKTİREN İŞLEMLER



    A- Genel Olarak
    Verilmiş olan vekâlet, ister genel ister özel vekâlet olsun, vekil, özel surette yetkilendirilmedikçe, bazı işlemleri yapamaz. Özel yetki verilmesini gerektiren işlemlerin neler olduğu, esas itibariyle, Borçlar Kanunu'nun 388 inci maddesiyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde belirtilmiştir.





    Bunların dışında, başka hukukî düzenlemelerde de, belirli işlemler için özel yetki verilmesi gerektiğini öngören hükümler bulunmaktadır. Bu hukukî düzenlemelerde, özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak yapılmış bulunan saymanın, sınırlayıcı olup olmadığı hususu doktrinde tartışmalıdır.



    Bir görüş, vekâlet verenin yanısıra, vekil ile ilişkiye giren üçüncü kişilerin menfaatlerini korumaya ve işlem güvenliği ile hukukî güvenliği sağlamaya yönelmiş bulunmasını gerekçe göstererek, hukukî düzenlemelerde özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak yapılmış bulunan saymanın, ilke bazında tahdidî olduğu; ancak bu haller ile çok yakın benzerliği bulunan ve somut olayın koşullarına göre iş sahibi açısından olağanüstü önem taşıyan bazı iş ve işlemler için de, sınırlı sayma kuralından aynlınması gerektiği yönündedir .





    Doktrindeki diğer görüşe göre ise, hukukî düzenlemelerde özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak yapılmış bulunan sayma, tahdidî değil; tadadîdir; somut olayın koşullan gözetilmek suretiyle belirli bir durumda özel yetkinin aranıp aranmayacağı hususunda bir yargıya ulaşılmalıdır .



    Kanımızca da, özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak hukukî düzenlemelerde yapılmış bulunan saymanın, tahdidî değil de; tadadî olduğunun kabul edilmesi, daha sağlıklı bir yaklaşım biçimi olur.





    Her şeyden önce, sözü edilen saymanın sınırlayıcı olduğunun kabul edilmesi, somut olayın koşulları ve özelliklerine göre vekâlet veren açısından son derece önem taşıyan ve fakat açıkça hukukî düzenlemelerde özel yetki verilmesi gereğine işaret edilmemiş olan belli bazı işlemlerin kapsam dışı kalması yani özel yetkiye gerek olmadan gerçekleştirilmesi sonucunu doğurur ki; bunu da, vekâletin güven temeline dayalı olarak vekâlet verenin belirleyeceği sınırlar dahilinde kullanılması gereğiyle bağdaştırmak mümkün değildir.



    Öte yandan, sınırlı saymanın hâkim olduğu hukukî düzenlemelerde, bu tür bir yasama tekniğinin izlenmesinin doğal sonucu olarak, belli iş ya da işlemlerin kapsam dışı kalması tehlikesi (riski) her zaman vardır.



    Kaldı ki; özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak hukukî düzenlemelerde yapılmış bulunan saymanın sınırlayıcı olduğunu savunanlar bile, öngörmüş oldukları çözümlemenin katılığını yumuşatmak için, somut olayın koşulları ve durumun icaplarına göre, bu ilkeden zaman zaman ayrılması gerektiğini belirtme ihtiyacını duymuşlardır.





    O halde, işaret edilen gerekçeler bağlamında, hukukî düzenlemelerde açıkça işaret edilenler dışında, belirli bir iş veya işlem bakımından özel yetki verilmesine gerek bulunup bulunmadığı, somut olayın koşulları, özellikleri, vekâlet verenin yararı, onunla vekili arasındaki güven ilişkisinin derecesi gözetilerek tayin edilmelidir; ancak, böyle bir yöntem benimsendiği takdirde, bu hususta sağlıklı bir yargıya ulaşılabilir.





    Özel yetki verilmesini gerektiren işlemlerin bütününe bir göz atıldığında, bunlann geneli itibariyle vekâlet verenin mal varlığını azaltan ya da onu önemli ölçüde risk altına sokan işlemler olduğu
    s.449-451), s.451; Yavuz s.586; "...BK.'nın 388 ve HUMK'un 63 üncü maddelerinde özel yetkiyi gerektiren haller olarak sayılan hususların tahdidî olup olmadığını değerlendirilmesinin yapılmasında, tahdidî olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. İşlemin müvekkil bakımından arzettiği önemden dolayı o işlem için de özel yetki verilmesi gerektiği sonucuna varılabilir. Nitekim, anılan yasa maddelerinde sayılan tüm haller, müvekkil açısından işlemin niteliği nazara alındığında önem arzeden hususlardır. Öneminden dolayı özel yetkiyi gerektiren hallere benzerliği dolayısıyla vekilin müvekkili adına yargılamanın iadesini isteyebilmesi, konkordato teklif ve kabul edebilmesi, iflâsını isteyebilmesi, kişiye bağlı haklara ilişkin dava veya taleplerde bulunabilmesi için özel yetki gerektiği doktrinde ve bazı özel hükümler taşıyan yasalarda kabul edildiği gibi; uygulamada hâkimler aleyhine tazminat davası açabilmesi için, vekilin vekâletnamesinde bu konuda özel yetkisi aranmaktadır." (13.HD.,05.06.1992, 1902/5282, Özkaya s.325).
    görülmektedir . Dolayısıyla, özel yetki verilmesi gereken durumlarda bu yetkinin açıkça verilmiş olması aranmalı; onun zımnen verilmiş bulunduğu iddiası kabul edilmemelidir . Burada yeri gelmişken, özel yetkilerin verilmesiyle, özel vekâlet verilmesinin tümüyle birbirinden farklı kavramlar olduğuna bir kez daha işaret edilmesinde, büyük yarar vardır. Zira, vekâlet verenin, vekiline, özel yetkilerin bir kısmını ya da tamamını vermesiyle, vekâletin genel veya özel olmasının herhangi bir ilişkisi yoktur .



    B- Özel Yetki Verilmesini Gerektiren İşlemler
    I- Kanun ya da Diğer Bir Mevzuat Hükmü Uyarınca



    1- Dava Açmak



    Borçlar Kanunu'nun 388 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre, vekilin, vekâlet veren adına dava açabilmesi için, kendisine bu konuda özel bir yetki verilmiş olması gerekir. Verilen vekâletname, genel dava vekâletnamesi dışındaki bir genel vekâletname ise, vekilin müvekkili adına dava açabilmesi için, bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması aranır; yoksa kendisine genel dava vekâletnamesi verilmiş olan vekilin, vekâlet veren adına dava açabilmesi için, özel olarak bu konuda yetkilendirilmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur. Çünkü, genel dava vekâletnamesi, zaten vekilin, müvekkili adına tüm davaları açması ve yürütmesi ile müvekkiline karşı açılmış ya da açılacak olan tüm davalarda onu temsil etmesi yetkilerini içerir . Ancak, kendisine genel dava vekâletnamesi verilmiş olan kimse de, vekâlet verenin şahsî haklarını dava yoluyla kullanmaya karar vermesi durumunda, onun adına, ayrıca yetki verilmedikçe, dava (örneğin, boşanma davası, babalık davası gibi) açamaz .



    Yine, kendisine özel dava vekâletnamesi verilmiş olan kimse de, hangi hususlara ilişkin davalarla yetkilendirilmişse, ancak o hususlarla sınırlı olarak, ayrıca yetki verilmesine gerek duymadan dava açabilir. Buradaki "dava açmak" tabirini, sadece müvekkil adına dava açmak ya da açılmış bulunan bir davayı takip etmek şeklinde değil; bunun yanısıra müvekkili aleyhine açılmış bulunan bir davada onun adına savunma yapmayı da kapsar şekilde anlamlandırmak gerekir.
    Bu bağlamda son olarak, hukukumuzda dava takip tekeline, ilke olarak, yalnızca baroya kayıtlı avukatların sahip olduğunun (Av.K.m.35), davaya vekâlet ehliyetiyle geçerli bir vekâletnamenin varlığının ve bu vekâletnamenin mahkemeye ibrazının bir dava şartı konumunda bulunduğunun vurgulanmasında da büyük yarar vardır.
    Öte yandan, vekilin, müvekkil adına takip yapabilmesi veya ona karşı başlatılmış olan bir takipte savunmada bulunabilmesi için, iç ilişki bağlamında özel yetki verilmesine ihtiyaç yoktur . Ancak, hukukumuzda, dava takip tekeline yalnızca baroya kayıtlı avukatlann sahip olması nedeniyle, kendisine vekâlet verilenin baroya kayıtlı bir avukat olması ve geçerli bir vekâletnamesinin bulunup bunu icra mercilerine ibraz etmesi zorunluluğu da mevcuttur.



    2- Bağışlamada Bulunmak



    Vekilin, müvekkili adına bağışlamada bulunabilmesi, ona bu konuda, özel yetki verilmiş olması koşuluna bağlanmıştır (BK.m.388, III). Burada açıkça yetkilendirmenin aranmasında yatan temel gerekçe, yapılacak olan bağışlamanın müvekkilin mal varlığında karşılıksız bir eksilmeye yol açacak olması ve vekilin bu tutumuna karşı müvekkili korumak düşüncesidir . Ancak, verilmesi âdet olup vekâlet verenin mal varlığında önemli ölçüde eksilmeye yol açmayacak olan hediyeler ile bahşişler için ise, özel yetki verilmesine ihtiyaç yoktur . Buna karşılık, eksik borçların ifası, bağışlama kavramı içerisinde mütalâa edilir ve bu sebeple, vekilin böyle bir borcu ifa etmesi için, bu konuda özel olarak yetkilendirilmesi gereklidir .



    3- Taşınmazların Devri ve Aynî Haklarla Sınırlandırılması



    Taşınmazların mülkiyetinin devredilmesi, irtifak, rehin, taşınmaz mükellefiyeti gibi bir aynî hakla sınırlandırılmasına ilişkin tescil talebinin, vekil tarafından yapılabilmesi, Tapu Sicili Tüzüğü'nün 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, onun bu konuda açıkça
    yetkilendirilmiş olması koşuluna bağlıdır . Sadece sözü edilen tescil talepleri için değil; bunun yanısıra, taşınmaz mülkiyetinin devri ile taşınmaz üzerinde diğer aynî hakların (sınırlı aynî hakların) kurulmasını sağlamaya yönelik borç doğurucu sözleşmelerin, vekâlet veren adına, vekil tarafından yapılabilmesi için de, özel yetkinin varlığı gereklidir (BK.m.388, III). Burada özel yetkinin aranması, taşınmazların elden çıkarılması veya sınırlandırılması olgusunun, vekâlet veren bakımından önemli ve ağır sonuçlar doğurabilecek olmasından kaynaklanmaktadır .



    Bunlara karşılık, genel vekilin, taşınmazları adî kiraya veya hasılat kirasına verebilmesi için, bu konuda açıkça (özel olarak) yetkilendirilmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur ; ancak, taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerinin tapu siciline şerh verdirilmesi, müvekkilin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması sonucunu doğuracağından, vekilin şerh verdirme hususunda özel bir yetkisinin bulunması şarttır .



    4- Kambiyo Taahhüdünde Bulunmak



    Kambiyo taahhüdünde bulunmaktan, kambiyo senedi imzalamak suretiyle borç altına girmek anlaşılırı6. Vekilin, vekâlet veren adına bu çerçevede kambiyo taahhüdü altına girebilmesi için, özel olarak yetkilendirilmiş olması şarttır. (BK.m.388, 111)17. Bir başka ifade ile vekil, açıkça yetkilendirilmediği sürece, vekâlet veren adına, kambiyo senedi düzenleyemez; kabul beyanında bulunamaz; senedi ciro edemez; aval veremez ve araya girme suretiyle ödeme yapamaz ; yani borç ve sorumluluk doğurucu bir biçimde irade açıklayamaz. Kambiyo taahhüdünde bulunabilmek açısından, vekile, özel yetki verilmesinin aranmasının temel nedeni, kambiyo taahhütlerinin, takip hukuku, defılerin sınırlanması ve sorumluluk gibi çeşitli yönlerden daha farklı ve daha katı bir hukukî rejime tabi tutulmuş olmalarıdır .



    Bono hükmünde sayılan emre yazılı ödeme vaatleri (TK.m.736) ve poliçe hükmünde olduğu kabul edilen emre yazılı havaleler (TK.m.738), kambiyo senedi niteliği taşımayıp; kambiyo senetlerine benzer senetler arasında gösterildiğinden, bu tür senetlerle taahhüt altına girilebilmesi Kendisine açıkça sulh olma yetkisi verilmiş olan vekilin, davaya vekâlet ehliyeti yoksa, bu durumda o, ancak mahkeme dışı sulh işlemini yapabilir .





    Öte yandan, sulh işlemini gerçekleştirmek konusunda verilmiş bulunan özel yetki, sulhun konusunu bir gayrimenkulun devredilmesi teşkil etse bile, geçerliliğini ve etkisini korur . Yine, mahkeme içi sulhu gerçekleştirme konusunda verilmiş bulunan yetkinin, icra daireleri önünde gerçekleştirecek olan sulhu yapma yetkisini de, içerdiğinin kabul edilmesi daha doğru bir yaklaşım biçimi olur .



    Bunların dışında, vekâletnamesinde, açıkça sulh yetkisi bulunmayan vekil, davadan feragat ve davayı kabul konularında özel olarak yetkilendirilmişse, o vekâleten mahkeme içi sulh de yapabilir; çünkü, mahkeme içi sulh, genelde kısmî feragat ve kısmî kabulle gerçekleştirilir.



    6- Tahkim Sözleşmesi Yapmak



    Kişilerin, aralarındaki hukukî ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünü, devlet mahkemeleri yerine hakem denen özel kişilere bırakmalarını öngören sözleşme, tahkim sözleşmesi olarak adlandırılır . Sözü edilen sözleşme, müstakil bir biçimde yapılabileceği gibi mevcut bir sözleşmeye uyuşmazlıkların çözümünde tahkime başvurulacağını öngören bir kaydın konulması suretiyle de gerçekleştirilebilir. Vekilin, müvekkili adına, gerek müstakil bir tahkim sözleşmesi yapabilmesi gerekse bir sözleşmeye tahkim kaydını koyabilmesi, onun bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olmasına bağlıdır (HUMK.m.63; BK.m.388 III).



    Bu tür bir yetkilendirme, doğal olarak tahkim süresinin uzatılmasına muvafakat etme, tahkim şartlarını kararlaştırma ve hakem sözleşmesini yapma yetkilerini de içerir . Tahkim için, vekile özel yetki verilmiş olmasını öngören hükümler, kamu düzenindendirler;



    Dolayısıyla bu hükümlere uygun hareket edilip edilmediğinin gerek hakemler gerekse mahkeme tarafından re'sen gözetilmesi şarttır; çünkü, hakemlerce verilmiş olan hükmün, geçersiz bir tahkim sözleşmesine dayanması, bir bozma sebebi teşkil eder (HUMK.m.533/3) .





    Hatta, hakem kararının temyizi için öngörülen süre geçmiş olsa bile, mahkemenin, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 536 ncı maddesi uyarınca, tasdik şerhi verirken, bu hususu re'sen araştırması ve taraf vekillerinin tahkim yetkisi yoksa, tasdikten kaçınması gerekir .



    7- İbra



    İbra, alacaklının, borçluyla yaptığı bir sözleşme ile alacağından kısmen ya da tamamen vazgeçerek, borçluyu, bu suretle borcundan kurtarmasıdır . Vekilin, müvekkili adına ibrada bulunabilmesi de, onun bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olmasına bağlıdır (HUMK.m.63).



    8- Davadan Feragat



    Davadan feragat, görülmekte olan bir davanın davacısının, mahkemeye yönelik tek taraflı bir irade açıklaması ile talep sonucundan kısmen ya da tamamen vazgeçmesidir (HUMK.m.91)3.



    Vekilin, müvekkili adına davadan feragat edebilmesi için, ona, vekâletnamesinde davadan feragat yetkisinin açıkça tanınmış olması şarttır (HUMK.m.63). Bu bağlamda, feragatin, talep sonucunun tamamına ya da bir kısmına ilişkin bulunması herhangi bir önemi yoktur ; her ikisi için de, vekile bu konuda özel yetkinin verilmiş olması aranır.



    Davadan feragattan tümüyle farklı bir kurum olan davayı geri alma için, vekile, bu konuda açıkça yetki verilmiş olması gerekmez .



    9- Davayı Kabul



    Davayı kabul, görülmekte olşn bir davanın davalısının, mahkemeye yönelik tek taraflı bir irade açıklaması ile davacının talep sonucuna kısmen ya da tamamen rıza göstermesidir .



    Vekilin, müvekkili adına davayı kabul edebilmesi için, onun bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması şarttır (HUMK.m.63); kabulün davacının talep sonucunu bir kısmına ya da tamamına ilişkin bulunmasının, bu açıdan herhangi bir önemi yoktur .





    Öte yandan, vekilin müvekkili adına açılmış bulunan iflâs davasını kabul edebilmesi için, ona vekâletnamede genel nitelikte kabul yetkisinin tanınmış olması yetmez; onun, ayrıca ve açıkça "iflâs davasını kabul etmeye" şeklinde yetkilendirilmiş olması da gerekir .





    Yine, davacının ileri sürdüğü vakıaların tamamının doğruluğunun bildirilmesi yani davalının bu bağlamdaki ikrarı , davayı kabul anlamı taşıyacağından, bu kapsamda bir ikrarda bulunma konusunda da, vekilin özel olarak yetkilendirilmiş bulunması aranır .



    10- Teklif Olunan Yeminin Kabulü ya da Karşı Tarafa Reddi



    Vekilin, müvekkili adına, teklif olunan yemini kabul veya reddedebilmesi, bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş bulunmasına bağlıdır (HUMK.m.63). Ancak, onun, müvekkili adına yemin teklif edebilmesi için, vekâletnamesinde, bu konuda bir özel yetkisinin bulunmasına gerek olup olmadığı hususu, doktrinde tartışmalıdır. Bu durum, vekile özel yetki verilmesini gerektiren işlemleri belirten ve yemine ilişkin olarak da bu bağlamda bir düzenleme getiren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde, sadece yeminin kabul ve reddinden sözedilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.





    Diğer görüş ise, vekilin, müvekkili adına ikrarda bulunabilmesi için, ona özel yetki verilmesine ihtiyaç olmadığı yönündedir. (Ansay s.226; Postacıoğlu-Usul, s.324; Gürdoğan s. 159; Üstündağ, S.: Medenî Yargılama Hukuku, C.I-II, 6.B., İstanbul 1997, s.403; Berkin, N.: Tatbikatçılara Medenî Usul Hukuk Rehberi, İstanbul 1980, s.441).



    Mahkeme içi ikrar ile davayı kabul arasında, ne içerik ne de işlev itibariyle herhangi bir paralellik mevcuttur; kanun sadece davayı kabul için özel yetki verilmesini öngörmüştür; bu düzenlemeyi mahkeme içi ikrara da teşmil etmek mümkün değildir. Dolayısıyla, davacının ileri sürdüğü tüm vakıalann ikrarı hali ayrık olmak üzere, vekilin, müvekkili adına ikrarda bulunabilmesi için, ona özel yetki verilmesine gerek yoktur.
    Bilge/Önen s.241; Postacıoğlu-Usul, s.324; Gürdoğan s.159.



    Doktrinde ileri sürülmüş bulunan bir görüşe göre , vekilin, müvekkili adına yemin teklif edebilmesi için, onun bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş bulunmasına gerek yoktur; çünkü Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde, yalnızca teklif olunan yemini kabul veya ret için özel yetki verilmesi gerektiği belirtilmiş; buna karşılık, yemin teklif etmek için özel yetki verilmesine ihtiyaç bulunduğu yolunda herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.



    Bizim de katıldığımız diğer görüşe göre , vekilin, müvekkili adına yemin teklif edebilmesi için de, bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş bulunmasına ihtiyaç vardır; çünkü, yemin teklifi ile yeminin reddi arasında hiç bir fark yoktur ve yeminin reddi de özel yetki verilmesini gerektiren işlemler arasında yer alır (HUMK.m.63). Dolayısıyla özel yetki verilmesi hususu bağlamında, yeminin reddi ile yemin teklif edilmesi arasında bir ayrım gözetilmemesi, daha sağlıklı bir yaklaşım biçimi oluşturur.



    Burada son olarak, yemini kabul veya reddini beyan yetkisinin, ancak yemin edecek kimse tarafından, yemin teklif olunan konunun öğrenilmesinden sonra mümkün olduğunun vurgulanmasında da yarar vardır (HUMK.m.63, son c.)45. ,



    11- Mahkûmunbihi Kabz



    Uygulamada, "ahzü kabz" yetkisi olarak da adlandırılan "mahkû-munbihi (hükmolunam) kabz" yetkisi esas itibariyle, vekil olarak tayin edilen avukatın, yargılama sonucunda müvekkili lehine hükmedilen şeyi alabilmesi için gerekli olan yetkidir.





    Avukatın, dava sonucunda müvekkili lehine hükmolunan şeyi teslim alabilmesi veya tahsil edebilmesi için bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş bulunması şarttır (HUMK.m.63). Kendisine bu yetki tanınmış olan avukat, müvekkili lehine hükmolunan şeyi cebri icra yoluyla tahsil edip tesellüm edebileceği gibi; haricen de mahkeme dışında kabz veya tahsil edip karşılığında makbuz verebilir .



    Bu bağlamda, avukatın, müvekkili lehine hükmedilen yargılama giderleriyle vekâlet ücretini tahsil edip; karşılığında makbuz düzenleyip verebilmesi için, ahzü kabz yetkisine sahip olmasına gerek bulunmadığının belirtilmesinde de yarar vardır. Çünkü, sözü edilen husus, zaten vekâletin olağan kanunî kapsamı içerisinde yer alır (HUMK.m.62).





    Davaya ilişkin olmayan genel vekâletnamesi bulunan kimsenin, müvekkili adına para çekebilmesi için, özel bir yetkiye sahip olması gereği Borçlar Kanunu'nun 388 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilmemiştir. Hukuk Usulü , Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde, dava vekâletnameleri bakımından öngörülmüş bulunan düzenlemenin, genel vekâletnameler bakımından da geçerlilik taşıyacağı düşüncesinden hareketle, genel vekilin, müvekkili adına para çekebilmesinin, ona ahzü kabz yetkisinin tanınmış olmasına bağlı tutulması gerektiği doktrinde haklı olarak kaydedilmektedir .



    12- Haczin Fekki (Kaldırılması)



    Haciz konulmasının istenebilmesi için, vekile özel bir yetkinin verilmiş olması aranmadığı halde; konulmuş olan haczin kaldırtılabilmesinin istenebilmesi için bu tür bir özel yetkilendirmenin varlığı aranır (HUMK.m.63). Bu açıdan, konulmuş olan haczin, ihtiyatî haciz veya kesin haciz olmasının herhangi bir önemi yoktur .



    13- Hâkimin Reddi



    Vekilin, müvekkili adına hâkimin reddini isteyebilmesi için, bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması şarttır (HUMK.m.33, II). Buna karşılık, vekile, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 28 inci maddesi uyarınca, davaya bakmaktan yasaklı olan bir hâkimin davadan çekilmesini isteyebilmesi için, özel bir yetki verilmiş olmasına gerek yoktur. Zira, ret hallerinden farklı olarak, yasaklılık hallerinde, kanun koyucu hâkimin tarafsız davranamayacağını mutlak bir biçimde varsaymıştır.



    14- Başkasını Tevkil (Alt Vekâlet Verme)



    Kendisine vekâlet verilenin, üstlenmiş olduğu işlemin icrasını başka bir kimseye bırakması; kendisi yerine bir başkasını ikame etmesi halinde, alt vekâletten söz edilir . Alt vekâlet ilişkisinin kurulabilmesi, ilke olarak, vekile, bu yetkinin yani başkasını tevkil yetkisinin açıkça verilmiş bulunmasına bağlıdır (BK.m.390, 111). Bunun nedenini, vekâlet ilişkisinin güven temeli üzerine kurulu bir ilişki konumunda bulunması ve bir iş için kime vekâlet verilmiş ise, kim o güvene mazhar kılınmışsa, işin onun tarafından görülmesinin kural olması teşkil eder (BK.m.390, I). Ancak, vekâlet yoluyla gördürülmesi istenen iş, o alanda geçerlilik kazanmış olan âdetler uyannca alt vekâlete elverişli bir nitelik taşıyorsa ya da halin icaplan zorunlu kılmışsa, vekilin, alt vekâlet ilişkisi kurabilmesi, ona açıkça başkasını tevkil yetkisini tanımış olmasına bağlı değildir; açıkça yetkilendirme yapılmamış olsa bile, vekil sözü edilen türde ilişki kurabilir (BK.m.390,
    III).



    Ancak, Borçlar Kanunu'nun aksine, Avukatlık Kanunu, avukatın alt vekâlet ilişkisi kurabilmesini, bu konuda vekâletnamede açıkça yetkilendirilmiş olması haliyle sınırlandırmıştır . Zira, sözü edilen Kanun'un 171 nci maddesinin ikinci fıkrasında, açıkça "Avukata verilen vekâletnamede başkasını tevkile, yetki tanınmış ise, yazılı sözleşmede aksine açık bir hüküm olmadıkça, işi bir başka avukatla birlikte veya bir başka avukata vererek takip ettirebilir.





    Vekâletnamede, bunun düzenlendiği tarihten sonra açılacak veya takip edilecek bütün dava ve işlerde vekâlete ve başkasını tevkile genel şekilde yetki verilmişse, avukat bu tarihten sonraki dava ve işlerden müvekkilden aynca vekâlet almaya lüzum kalmaksızın işi bir başka avukatla birlikte veya başka bir avukata vererek takip ettirebilir" denilmektedir.



    Bu durumda, birden fazla avukatın ortak çalıştığı bir büroda, bu avukatlardan birine iş verilmesi, aksi açıkça belirtilmedikçe, diğer ortakların da "teamül gereği" yetkili olduğunu kabule imkân tanımaz. Zira, Avukatlık Kanunu'nun 171 inci maddesinin ikinci fıkrası, Borçlar Kanunu'nun 390 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aksine, "teamül gereğince tevkile yetkili olma durumunu" bilinçli olarak kapsam dışı bırakmış; buna cevaz vermek istememiştir .



    O halde, sözü edilen yasal düzenlemenin metninin açıklığı karşısında, avukatın ortak çalıştığı meslekdaşına üstlendiği işin bazı aşamalarını bırakabilmesi dahi, vekâletnamesinde başkasını tevkile yetkili olduğuna açıkça işaret edilmiş olması koşuluna bağlıdır; ayrıca avukatla müvekkil arasındaki sözleşmede de bu konuda aksine bir hüküm bulunmaması gerekir (Av.K.m.171, II).



    15- Anayasa Mahkemesinde Dava Açmak



    Anayasa Mahkemesinde, vekil aracılığıyla dava açılabilmesi de, vekile bu konuda açıkça yetki verilmiş olması koşuluna bağlanmıştır. 2949 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'un 32 nci maddesine göre, Anayasa Mahkemesi'ne başvurma hakkını haiz olanlar, bu mahkeme önünde kendilerini noterden tasdikli özel vekâletnameli bir veya birkaç avukat aracılığıyla temsil ettirebilme imkânına sahiptirler.



    16- Mirasın Reddi



    Türk Medeni Kanunu'nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına Dair Tüzüğün 40 inci maddesi uyarınca, vekilin, müvekkili adına mirası reddedebilmesi için, bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması şarttır.
    II- Yargısal ve Bilimsel İçtihatlar Uyarınca Özel Yetki Verilmesini Gerektiren İşlemler
    1- Hâkimlere Karşı Tazminat Davası Açmak
    Vekilin, müvekkili adına, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573 ve devamı maddelerine göre hâkimlere karşı tazminat davası açabilmesi, bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş olması koşuluna bağlı tutulmuştur . Bunun temelinde, sözü edilen davanın reddedilecek olması



    durumunda, vekâlet vermiş olanın hem para cezasına hem de talebi dahi* bulunmasa, hâkime, maddî ve manevî tazminat ödemeye çarptırılacak olması yatmaktadır (HUMK.m.576, II).



    2- Yargılamanın İadesi



    Vekilin, müvekkili adına, yargılamanın iadesini isteyebilmesi için, bu konuda özel olarak yetkilendirilmiş olması gerekir . Çünkü, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 62 nci maddesi uyarınca, vekilin davaya vekâlet yetkisi, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder ve davanın takibi ile ilgili işlemleri yapmayla sınırlıdır. Hükmün kesinleşmesinden sonraki bir evreyi ilgilendiren ve bu nedenle de olağanüstü bir nitelik taşıyan yargılamanın iadesi yoluna başvuracak olan vekilin, bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması şarttır .



    3- Davanın Islahı



    Islah, karşı tarafın muvafakatine ve hâkimin kararma ihtiyaç olmaksızın, bir tarafın usule ilişkin olarak yaptığı işlemleri, gerekli giderleri karşılamak koşuluyla, kanunda öngörülen süre ve yöntem çerçevesinde, tamamen veya kısmen düzeltmesine imkân veren hukuksal çaredir .



    Dava, bir vekil (avukat) aracılığıyla takip ediliyorsa, vekilin, müvekkili adına ıslahta bulunabilmesi için, ona özel yetki verilmesine gerek olup olmadığı hususu, doktrinde tartışmalıdır :



    Bir görüşe göre , özel yetki verilmesine gerek olmadan, vekil, iddiasını ya da savunmasını ıslah edebilir. Çünkü, vekil, davamn takibi için, hükmün kesinleşmesine kadar gereken her türlü işlemi yapabilir, bu çerçevede ıslah da vekâletin olağan (kanunî) kapsamı içerisinde yer alır (HUMK.,m.62).



    Doktrindeki diğer görüşe göre , Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 63 üncü maddesinde, davadan feragat için, vekile özel yetki verilmesi arandığında ve davanın tamamında ıslah da, feragat sonucunu doğurabileceğinden, vekilin, bu tür bir ıslahla bulunabilmesi için, özel olarak yetkilendirilmesi gerekir. Buna karşılık, davanın kısmî ıslahı için, vekile özel yetki verilmesine ihtiyaç yoktur.



    Kanımızca da, davanın tamamında ıslah için, vekile, özel yetki verilmiş olması gerekir.



    Zira, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 88 ve 89 uncu maddeleri uyarınca, davanın tamamen ıslahı halinde, üç gün içinde yeni bir dava dilekçesi verilmesi gerekir; verilmezse, dava iptal edilir ve iptalden itibaren üç ay içinde yeni bir dava açılmazsa, davacı, ilk davasından feragat etmiş sayılır. Davadan feragatin özel yetkiyi gerektirmesi (HUMK., m.63) ve davanın tamamında ıslahın, davadan feragat edilmiş olması sonucunu doğurabileceği hususu gözetildiğinde, vekilin, bu tür bir ıslahı gerçekleştirebilmesi de, doğal olarak, onun bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması koşuluna bağlı bulunacaktır. Aynı durum, davanın kısmen ıslahı bakımından geçerlilik taşımayacaktır. Zira, kısmî ıslah, davanın yürürümü için gereken ve davaya vekâletin olağan (kanunî) kapsamı içinde yer alan işlemler grubuna dahildir.



    4- Konkordato Teklif Etmek ve Konkordatoya Muvafakat Etmek



    Konkordato, dürüst bir borçlunun talebinin, kanunda öngörülen nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi ve yetkili makamca tasdik edilmesi sonucunda oluşan ve borçluya süre verilmesi ya da kararlaştırılan oranda, bütün adî borçlarında indirim yapılmasını sağlamaya yönelmiş bulunan bir hukukî kurumdur . Vekilin, borçlu adına konkordato teklif edebilmesi ya da müvekkili alacaklı adına konkordatoya muvafakat verebilmesi için, ona bu konuda özel bir yetkinin verilmiş bulunması gerekir . Bu durum, konkordatonun, iflâsa benzeyen, ancak ona nazaran daha hafifletilmiş olan özel bir cebrî icra türü yani koUektif bir tasfiye şekli olmasının doğal bir sonucudur .





    Özel yetki verilmesini gerektiren işlemleri, vekil, bu yetkiyi almadan yapmış ise, sözü edilen işlemlerin vekâlet vereni bağlaması, ancak onun bu işlemlere icazet vermesiyle mümkün olur (BK.m.38; HUMK.m.60). Burada sözü edilen icazet, işlem adına yapılmış olan kişi tarafından belirtilen işlemleri yapma yetkisini açıkça öngören yeni bir vekâletname verilmesi ya da ilgili kişi, kurum, kuruluş veya yargı mercii önünde adına işlem yapıldığı belirtilen kimsenin, bu işlemle bağlı kalmak istediğine ilişkin iradesini açıklaması suretiyle gerçekleştirilir .



    Vekâletnamede kullanılan terimlerin ve ibarelerin anlamlandırılması ve bu suretle vekâletnamenin kapsamının belirlenmesinde, vekâlet verenin iradesi esas alınmalı ; sözü edilen iradenin yorumu da güven ilkesi (teorisi) temeline dayalı olarak gerçekleştirilmelidir .





    Yine, bu bağlamda, "çok'un içinde az da vardır (evleviyet İlkesi)" gibi temel mantık kuralları da ihmâl edilmemelidir. Örneğin, bu mantık kuralı çerçevesinde, taşınmaz satımı için verilen vekâlette, bu yetkilendirmenin kapsamında, sözü edilen taşınmazla ilgili satış vaadi sözleşmesi yapmanın da yer aldığı sonucuna v anim alıdır . Aynı şekilde, satış için yetki verilen vekilin bu yetkisi, alıcıyla cezaî şart kararlaştırılmasını da kapsayıcı şekilde yorumlanmak; bu durum satış işleminin koşullarını kararlaştırma kapsamında algılanmalıdır.



    Vekâletname düzenlenmesi için notere müracaat edilmesi durumunda, ilgilinin gerçek arzusunun öğrenilmesi ve belgeye yansıtılması bağlamında (NK.m.72), noter, hangi özel yetkilerin vekâletnameye dercedilmesini istediğini ilgiliye sormalı, hatta vekâlet yoluyla yaptırılması amaçlanan işlemin niteliğini de gözeterek, verilecek olan özel yetkiler konusunda onu yönlendirmelidir.













    4- VEKÂLET VERİLMESİ VE ŞEKLİ





    A- Vekâlet Verilmesi



    Daha önceden de vurgulandığı üzere , vekâlet verilmesi, tek taraflı bir hukukî işlemdir; varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı ile gerçekleştirilir ve kendisinden beklenen etkiyi gerçekleştirebilmesi için, muhataba yani vekil ya da mümessil olarak görevlendirilmek istenen kişiye ulaşmış olması yeterlidir; ayrıca onun kabulüne ihtiyaç göstermez. Vekil atanması, tek taraflı bir yetkilendirme olduğundan, vekil, bu sıfatı reddederek, temsil yetkisini kazanmayı engelleyemez; onun yapabileceği tek şey, bu yetkiyi kullanmamaktan ibarettir .



    B- Şekli



    I-Genel Olarak
    Vekâlet verilmesi, ilke olarak, hiç bir şekle tâbi değildir . Sözü edilen yetkilendirmenin bir şekle tâbi tutulması, onun her zaman geri alınabilir olma niteliği ile de bağdaştırılamaz . Zira, vekâlet verilmesi bir şekle bağlı kılınacak olursa, onun geri alınmasının da aynı şekle uyulmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir. Halbuki, güven temeline dayalı olarak verilen vekâletin, genel karakterine uygun olarak, hiç bir şekle bağlı bulunmaksızın, her zaman geri alınabilir olmasının sağlanması zorunluluğu vardır .



    Vekâlet, sözlü olarak verilebileceği gibi, yazılı olarak da verilebilir . Vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesi arzulanan hukukî işlem, özel bir şekle bağlı bulunsa bile, bu hukukî işlemin gerçekleştirilmesini konu alan vekâletin, bu özel şekle bağlı bir biçimde verilmesi şart değildir .
    Ancak, ispat güvenliği açısından, vekâlet verilmesi işleminin, hiç olmazsa yazılı şekilde gerçekleştirilmesi gerekir. Bunun dışında, Noterlik Kanunu "nun 89 uncu maddesi uyarınca, niteliği bakımından tapuda işlem yaptırılmasını
    gerektiren vekâletnamelerin, uygulamada karşılaşılabilecek oları risklerin bertaraf edilebilmesi açısından, daha emin bir yol olması gözetilerek, noterlikçe "düzenleme" şeklinde gerçekleştirilmesi şarttır . Tapu Sicili Tüzüğü'nün 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında, yer alan kural da, bu düzenlemeyi doğrulamaktadır' .



    Yine, dava vekâletnameleri açısından, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 65 inci maddesinde, bir şekil koşulu getirilmiştir. Sözü edilen şekil koşulu, dava vekâletnameleri açısından geçerlilik değil; ispat koşuludur . Yukarıda anılan kanun hükmü uyarınca, dava vekâletnameleri, şu merciiler tarafından düzenlenebilir:





    a-Noterlikler, sözü edilen mercilerce tanzim edilecek olan vekâletnamelerin, mutlaka düzenleme biçiminde gerçekleştirilmiş olması şart değildir; onaylama biçiminde de dava vekâletnamesi verilebilir; bu tür vekâletnameler, tüm mahkemelerdeki davalar açısından geçerlidir.





    b-Sulh hâkimleri huzurunda görülecek davalar için verilecek olan vekâletnamelerin, nahiye meclisi, ihtiyar heyeti veya sulh hâkimi tarafından tasdik edilmiş olması yeterlidir. Ancak, bu bağlamda düzenlenecek olan vekâletnamelerin, noterlerce re'sen düzenleme ya da onaylama biçiminde yapılabileceği konusunda da, herhangi bir kuşku yoktur .



    c-Resmî dairelerin vekillerine, mensup oldukları daire âmiri tarafından usulüne uygun olarak verilen vekâletnameler geçerlidir; bunların ayrıca noter tarafından onaylanmasına gerek yoktur (HUMK m.65 son. c) .



    Yine, hazarda ve seferde silah altına çağrılan muvazzaf ve ihtiyat eratın kıtaya katıldıktan sonra verecekleri vekâletnameler, askerî adlî hâkimler, bölük komutanları veya bulundukları müessese âmirleri tarafından düzenlenir ve onaylanır. Bu vekâletnameler, hiç bir harca ve resme tâbi değildir. Bu vekâletnamelerin hükümleri, eratın terhisinden iki ay sonrasına kadar devam eder (1111 sayılı Askerlik Kanunu m.61).
    Bilge/Önen s.238; Kuru s.280; Kuru/Arslan/Yılmaz s.239; Vura! -Temsil, s. 166.
    Bilge / Önen s.238. Sulh mahkemesi dışındaki mahkemelerde (Örneğin , Asliye Hukuk Mahkemesi , Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinde) görülecek olan davalar için verilecek vekâletnamelerin yalnızca noterce tasdiki şarttır (Vural-Temsil , Sİ66; Bilge/Önen s.238). Ancak, kadastro işlerinde, kadastro hâkimi veya sulh hukuk hâkimi tarafından onaylanmış olan vekâletnameler de geçerlidir. (Kadastro Kanunu m.31,1, c.2). Krş.4353 sayılı Kanun m. 19. Avukaüar da, daha önceden kendilerine verilmiş olan vekâletnamelerin, bir örneğini çıkanp, aslına uygunluğunu imzaları ile onaylamak suretiyle kullanabilirler. Avukatlann, bu suretle çıkarmış olduklan vekâletname örnekleri, bütün yargı mercileri , resmî daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişiler için resmî örnek hükmündedir.( Av.K.m.56,1).





    II-Noterlerce Vekâletname Düzenlenmesi



    1- Genel Olarak



    Uygulamada ispat güvenliği açısından sağladığı avantajlar dolayısıyla , vekâletname tanzimi için, genelde, noterlere müracaat edilmektedir. Zaten, vekâletname tanzimi de, noterlerin mutad olarak yapacakları işlemler arasında yer almaktadır .





    Tapuda işlem yaptırılmasını gerektiren vekâletnameler haricinde, noter talepte bulunanın yani ilgilinin arzusuna göre, vekâletnameyi, ya düzenleme biçiminde ya da onaylama biçiminde yapacaktır .





    Tapuda işlem yaptırılmasını gerektiren bir vekâletname tanzimi istenmiş ise, noter, bu durumda, ilglinin talebini dikkate almadan Noterlik Kanunu*nun 89 uncu maddesindeki kural uyarınca, vekâletnameyi düzenleme biçiminde gerçekleştirecektir; çünkü, sözü edilen durumda, vekâletnamenin onaylama biçiminde yapılmış olması, öngördüğü işlemin vekâleten gerçekleştirilememesi sonucunu doğurur .





    2- Vekâletname Türleri



    a- Düzenleme Biçimindeki Vekâletnameler



    Düzenleme biçimindeki vekâletnameler, noterlikçe bir tutanak şeklinde yapılır (NK.m.84). Bu tutanakta, noterin adı ve soyadı ile noterliğin ismi, rakam ve yazıkla işlemin yapıldığı yer ve tarih, ilgilinin ve varsa tercüman, tanık ve bilirkişinin kimlik ve adresleri, ilgilinin hakiki arzusu hakkındaki beyanı, işleme katılanların imzalan ile noterin imzası ve mühürii yer almalıdır. Bu şekil şartlarından herhangi birisinin, özellikle noter imzasının eksikliği , düzenlenmiş olan vekâletnamenin ve buna dayalı olarak gerçekleştirilmiş bulunan işlemin geçersizliği sonucunu doğurur . Noter, bu şekilde, ilgilinin beyanına göre tutanağı düzenledikten sonra, okuması İçin ona verin İlgili tutanağı okur, içindeki gerçek iradesine uygunsa, bu nokta da tutanağa yazılmak suretiyle tutanak kendisine imza ettirilir (NK.m.86). İlgili yani vekâletname tanzimini isteyen kişi, okuma ve yazma bilmiyorsa, sözü edilen işlemler iki tanık huzurunda yapılır (NK m.87).





    Aynı kural, ilgilinin sağır, kör veya dilsiz olması durumunda da geçerlidir (MK.rn.73). Yine, ilgilinin Türkçe bilmemesi halinde, yeminli (andlı) bir tercüman bulundurulur (NK.m.75). Bu gibi durumlarda, düzenleme biçiminde vekâletnamenin gerçekleştirilmesi sırasında, noter huzurunda tanık ve yeminli tercüman bulundurulması, vekâletnamenin yani işlemin geçerlilik kazanabilmesi için şarttır.





    İlgili, beyanında bir belgeye dayanır ve bu tutanağa bağlanırsa, o belge, tutanağın ayrılmaz bir parçası sayılır, Ancak, düzenleme şeklinde yapılan noter işleminin aslı, noterde kalıp, ilgiliye sadece noter imzalı bir örneği verildiğinden, ilgili talep ettiği takdirde, belgenin örneği de çıkarılıp, ona verilecek olan örneğe eklenebilecektir (NK.m.88). İşaret edilen şekil koşullarına uygun olarak düzenlenen ve en son evrede noterce imzalanan ve mühürlenen vekâletnamenin, ilgilinin imzasını da taşıyan aslı, noterlik dairesinde saklanır ve aslına uygunluğu onanmış örnek veya örnekleri ilgilisine verilir (NK.m.84 son a).



    b- Onaylama Biçimindeki Vekâletnameler



    Tapuda işlem yaptırılmasını gerektirenler dışında kalan vekâletnamelerin, noterlikçe onaylama biçiminde de yapılması mümkündür. Onaylama biçimindeki vekâletname, vekâletname altındaki imzanın, imzayı atan şahsa ait olduğunun noterlikçe verilen bir şerhle belgelendirilmesi suretiyle gerçekleştirilir (NK.m.90, I). Ancak, sözü edilen vekâletnamenin, onaylama biçiminde vekâletname niteliği kazanabilmesi için, onaylama şerhinin, Noterlik Kanunu'mın 92 nci maddesinde öngörülen unsurları içermesi şarttır . Onaylama şerhinde yer alması gereken unsurlar şunlardır :



    — Rakam ve yazı ile işlemin yapıldığı yer ve tarih,



    — İlgilinin kimliği ve adresi,



    — Noter ilgiliyi tanımıyorsa, kimliği hakkında gösterilen ispat belgesi,



    — İmza huzurda atılmışsa bu hususu, imza dışarda atılıp da huzurda ilgili imzanın
    kendisine ait olduğunu beyan etmişse, bu husustaki beyan,



    —İşleme katılanların imzalan ile noterin imzası ve mühürü.
    İmza onaylaması için notere getirilen vekâletname metninin, mutlaka noterde yazılması şart değildir; bu metin, noterlik dışında da yazdırılmış olabilir. İlgili, vekâletname metnini, isterse noterlik dışında yazar veya yazdırır; imzasını atar ve notere onaylaması için ibraz eder; isterse noterliğe gelip noter kâtibine yazdırır, imzasını noter huzurunda atar ve onaylama talebinde bulunur . Bu durum, imza onaylaması bağlamında noterden istemde bulunulması açısından, alınacak olan noter ücreti dışında, herhangi bir farklılık yaratmaz .





    Ayrıca, noterden imza onaylaması talebinde bulunulabilmesi için, onaylanması istenen imzanın mutlaka noter huzurunda atılmış olması da şart değildir. İmza, noterlik dışında atılmışsa, bu durumda, onaylama şerhinde ilgilinin vekâletname altındaki imzanın kendisine ait olduğunu beyan ettiğinin belirtilmesi gerekir (NK.m.91; 92/4).
    Onaylama, yalnız imza için yapılmaz; tarih, mühür, parmak izi veya imza yerine geçen el işaretinin de onaylanması mümkündür (NK.m.93).



    Noterlik Kanunu Yönetmeliği uyarınca, niteliği bakımından tapuda işlem yaptırılmasını gerektiren vekâletnameler ile boşanma davaları için düzenlenecek olan vekâletnamelerin, hem aslına hem de çıkanlacak olan örneklerine, fotoğraf yapıştırılması zorunludur (m.93/b ve k; m.93, III). Bunun dışında, noter, vekâlet yoluyla yaptınlması istenen işlemin niteliği ve ilgilinin durumuna göre, gerekli gördüğü takdirde ya da ilgili bizzat istemde bulunacak olursa, yine düzenlenecek olan vekâletnameye fotoğraf yapıştırabilir (NK.m.93,11). Yine, noterler, uygulamada, yönetmelik bazında açık bir hukukî dayanağının bulunmamasına rağmen, Türkiye Noterler Birliğimin 15.10.1993 gün ve 12787/81 no.lu genelgesi uyarınca, taşıt satışına yetki verilmesini konu alan vekâletnamelere fotoğraf yapıştırmaktadırlar . Fotoğraf yapıştırılması ile güdülen amaç, sahtekârlık olaylarım olabildiğince önlemektir.



    3- Noterlerin Vekâletname Düzenlenmesinde (Tanziminde) Uymak Zorunda Oldukları Genel Esaslar
    Kendisine vekâletname tanzimi için müracaat edilen noterin, öncelikle yapması gereken iş, vekâletname ile yetki verilmek suretiyle gerçekleştirilmek istenen işlemin, nitelik itibariyle, vekâlet yoluyla gördürebilecek olan işler arasında , yer alıp almadığını belirlemektir. Noter, vekâlet yoluyla yaptırılması arzulanan işlemin, nitelik itibariyle vekâlet vermek suretiyle yaptırılacak olan işler arasında yer aldığını saptadıktan sonra, Noterlik Kanunu'nun 72 nci maddesi uyarınca, kendisine vekâletname tanzimi için müracaat etmiş olan kişinin, kimlik, adres ve yeteneği ile gerçek iradesini tümüyle araştırıp tespit etmek ve düzenleyeceği vekâletnameye yansıtmak zorundadır.





    a- İlgilinin Kimlik ve Adresinin Tespiti



    Noterlik Kanunu'nun 72 nci maddesi bağlamında, noterin yapacağı ilk iş, kendisinden vekâletname tanzim etmesini isteyen kişinin, açık bir biçimde kimliğini ve adresini belirlemektir. Kimlik tespitinde izlenecek olan yolun ne olduğu, Noterlik Kanunu Yönetmeliği'nin 90 inci maddesinde gösterilmiştir. Sözü edilen hüküm uyarınca, noter, belgelendirme isteminde bulunan ilgili ile işleme katılan kimselerin kimliklerini tespit için, nüfus hüviyet cüzdanı, buna dayalı olarak resmi mercilerde verilmiş olan pasaport, ehliyet, fotoğraflı kimlik kartı ve sair kimlik belirten belgeleri aramak zorundadır. Bu belgelerin gösterilememesi veya noterin gerekli görmesi halinde, tanık dinlemek yolu ile de kimlik tespit olunabilir.



    Vekâletname tanzimi talebinde bulunan kişi, okur-yazar ise, noterce, kimlik tespiti nüfus hüviyet cüzdanı baz alınmak suretiyle yapılır. Nüfus hüviyet cüzdanı resimsiz ya da resim eski olduğu için, ilgilinin kişiliği hakkında bir kanaat uyandıracak yeterlilikte değil ve noter de ilgiliyi tanımıyorsa , bu durumda, kimlik tespiti bağlamında, noter, ilgiliden nüfus hüviyet cüzdanının yanısıra resmî merciilerden alınmış pasaport, ehliyet veya diğer bir fotoğraflı kimlik kartının ibrazını isteyecek; ilgili böyle bir ibrazda bulunmazsa, vekâletname tanziminden kaçınacaktır. Ancak, ilgili, bu durumun varlığına rağmen, vekâletname tanziminde ısrar edecek olursa, noter, nüfus hüviyet cüzdanından kimlik tespitini yaptıktan sonra, ilgilinin başka bir belge ve tanık gösteremediğini, sözü edilen işlemin yapılmasını istediğini de işaret etmek suretiyle, vekâletnameyi düzenleyecektir .





    ilgili, okur ve yazar değilse ya da sağır veya kör yahut dilsiz ise, bu işlemin de, tanık huzurunda yapılması gerekir; ilgili Türkçe bilmiyorsa, bu işlemin icrası sırasında, yeminli bir tercüman da bulundurulmalıdır .





    Noterlik Kanunu'nun 85 inci maddesi uyarınca, düzenleme şeklindeki noter işlemlerinde, tutanakta, noterin ilgiliyi tanıyıp tanımadığı, tanımıyorsa, ilgilinin kişiliği hakkında ne yoldan kanı sahibi olduğunu gösterir kayıtlar da bulunur. Noter, böyle bir kanıya ulaşamaz ve işlemin yapılması da istenirse, keyfiyet ve kimliğin tespiti için, getirilen ispat vasıtası tutanağa yazılır. Vural-Temsil, s. 173.
    Vural-Temsil, s. 173; İlgilinin, dilsiz ve yazı ile anlaşma olanağının mevcut olmaması durumunda da, yeminli tercüman bulundurulması zorunludur (NK.m.73).





    Kimlik tespitini tamamlayan bir öğe olması sebebiyle, noter, vekâletname tanzimi talebinde bulunan kişinin, eksiksiz bir biçimde adresini belirleyip, vekâletnameye kaydetmelidir.
    Yine, taşınmaz alımı ve/veya satımı için vekâletname verilmek istenmesi durumunda, tapuda nihaî işlem olan tescil işleminin yaptırılması evresinde tapu memurunca aranacak olması sebebiyle, vekâlet vermek isteyenin, vergi kimlik numarasının vekâletnamede belirtilmesinde pratik açıdan büyük yarar vardır.





    Öte yandan, ilgili, vergi kimlik numarasının vekâletnameye yazılmasını istemişse, noter bu beyanı vekâletnameye geçirmek durumundadır. Aynı durum, lehine ipotek tesisi işlemini vekâlet vermek suretiyle gerçekleştirmek isteyenler için de geçerlidir. Ayrıca, taşıt alım vergisine tâbi motorlu taşıt araçlarının alımı ve satımı işlemlerini vekâlet yoluyla icra etmeyi arzulayanlar da, vekâlet verirken nihaî evrede aracın devri aşamasında istenecek olması sebebiyle, pratik açıdan vekâlet verme evresinde, noterde vergi kimlik numaralarını belirtmeliler ve noterden kaydetmesini istemelidirler . Vergi kimlik numarası, bu bağlamda, noterin yapacağı kimlik tespitini tamamlayıcı bir öğe işlevi de görmektedir.





    b- İlgilinin Yeteneğinin (Ehliyetinin) Tespiti



    Vekâletname tanzimi için kendisine müracaat edilen noter, ikinci olarak, ilgilinin ehliyetini yani vekâletname tanzimi talebinde bulunmaya yetkili olup olmadığını araştırmak ve tespit etmek zorundadır . Noterlik Kanunu Yönetmeliği'nin 91 inci maddesinde, ehliyet tespiti hususu düzenlenmiştir. Sözü edilen hükümde aynen şöyle denmektedir: "Noterin, ilgilinin yeteneği hakkında bir kanı sahibi olması gereklidir. Temyiz kudretine sahip bulunan ve işlemin niteliğine göre gerekli yaşa girdiği anlaşılan herkes hukukî işlemleri yapmaya ehil olup, bu yaş resmî belge ile saptanır. Tanık veya kam ile yaş tespit edilemez. İlgilinin yaşlılık, hastalık ve dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığı doktor raporu ile saptanır.





    Bu takdirde, metnin içinde tarih ve numarasıyla rapordan bahsedilir; raporun aslı işlemin noterde kalan nüshasına eklenir".



    Bu bağlamda, noterin öncelikle gözeteceği husus, vekâlet vermek isteyenin, vekâlet yoluyla yapılmasını arzuladığı hukukî işlemi, ehliyet itibariyle, bizzat yapabilecek bir konumda bulunup bulunmadığıdır.





    Özellikle, gerçek kişilerin vekâlet vermek istemesi halinde, ehliyete yönelik araştırma bağlamında, bu hususun irdelenmesi özel bir önem taşır ve bunun tayininde ölçüt olarak, vekâlet vermek isteyen kişinin, fiil ehliyetine ilişkin olarak Medeni Kanun'un yapmış olduğu sınıflandırmada yer aldığı kategori esas alınacaktır. Örneğin, mümeyyiz küçük ve mahcurlar, bağış yapamazlar; kefil olamazlar ve vakıf kuramazlar (MK.m.392). Sözü edilen işlemleri, onların, kanunî mümessillerinin izni ya da icazeti ile de yapmalan mümkün değildir. Çünkü, bu işlemler, kanunda sayılan yasak işlemler arasında yer alırlar.



    Dolayısıyla, mümeyyiz küçük ve mahcurlar, kanunda belirtilen bu yasak işlemler bakımından ehliyetsiz konumundadırlar. Bu durum karşısında, onların, bu işlemlerin gerçekleştirilmesine yönelik olarak vekâletname tanzimi talebinde bulunmaları mümkün değildir; bulunmuşlarsa da böyle bir talep, noterce ehliyet bağlamında yapılacak olan inceleme çerçevesinde geri çevrilecektir.





    Noterin kendisine vekâletname tanzimi talebiyle müracaat eden kişinin, bir başka kimse adına vekâletname tanzimini istemesi durumunda, vekâletname konusu işlemi, adına vekâletname düzenlettirilecek olan kişinin yapacak ehliyette olup olmadığını da
    araştırması gerekmektedir .



    Ayrıca, gerek düzenleme gerek onaylama şeklinde yapılan vekâletnamelerde, noterin, vekâletnameyi başkası adına tanzim ettirecek kişilerin buna yetkili olduklarını gösterir belgeleri, ibraz etmesini istemesi zorunludur .



    Bu zorunluluk, Noterlik Kanunu'nun 79 uncu maddesi ve Noterlik Kanunu Yönetmeliği'nin 92 nci maddesinde açıkça hükme bağlanmıştır. Noterlik Kanunu Yönetmeliği'nin 92 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca, vekil, veli, vasi, kayyım, mümessil ve mirasçı sıfatıyla veya şirket ve dernek gibi tüzel kişiler adına başkalarına vekâletname vermek isteyenler, sıfat ve yetkilerini ve bu işlemi yapmaya izinli olduklarını gösterir belge ibrazıyla yükümlüdürler. Vekil ve mümessillerin temsil ettikleri kişiler birden çok ise, temsil ettikleri bütün kişilerin ad ve soyadlarının işleme (vekâletnameye) tek tek yazılması ve dayanak olarak ibraz edilecek belge ya da belgelerin bu kişilerin tamamını kapsaması şarttır.





    Yetki iznini gösteren ve uygulamada yerleşmiş adıyla "müstenidat" olarak kullanılabilecek olan belgeler şunlardır (NK.Yön.m.92,11):



    - Vekil için, vekâletname düzenlemeye yetkili hâkim veya noterce onanmış vekâletname. Bu bağlamda, özellikle noterin, müstenit (dayanak) olarak gösterilen vekâletnamede, vekilin başkasını tevkil yetkisinin bulunup bulunmadığını özenle incelemesi gerekir. Zira, vekile,
    vekâletnamede açıkça başkasını tevkil yetkisi verilmemişse, o müvekkili adına başkasına vekâlet veremez. Vekilin, müstenit olarak, noterden tasdikli vekâletname ibraz etmesi ilkedir. Ancak, noter dışında vekâletname tanziminde kanunen yetkili kılınmış olan mercilerce onaylanmış bulunan vekâletnameler de müstenidat olarak kullanılabilir .





    Yine, Avukatlık vekâletnamenin bir örneğini çıkanp, aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak, bu örneği müvekkili adına başkasına vekâletname verme evresinde, müstenidat olarak sunabilirler .Kanunu'nun 56 ncı maddesi uyarınca, avukatlar kendilerine verilmiş olan



    - Veli için, kendisinin veya velayeti altında bulunan küçüğün nüfus hüviyet cüzdanı.
    - Vasi ve kayyım için, mahkeme karan ve nüfus cüzdanı. Burada sözü edilen mahkeme kararından maksat, vasi ya da kayyım tayinine ilişkin mahkeme kararıdır. Vasi, vesayeti altında bulunan kişi adına, bazı işlemleri sulh hukuk mahkemesinden (MK.m.405), bazı işlemleri de hem sulh hem de asliye hukuk mahkemelerinden izin alarak (MK.m.406) yapmak zorundadır. Mahkemeden izin alınmasını gerektiren işlemlerin icrası bağlamında, vesayet altına alınmış bulunan kişi adına başkasına vekâlet verilebilmesi için, müstenidat olarak vasi tayinine ilişkin mahkeme kararının yanı sıra, söz konusu işlemle ilgili olarak mahkemeden alınmış olan izni içeren kararın da ibraz edilmesi zorunluluğu vardır.



    - Mirasçı için, veraset belgesi ve nüfus hüviyet cüzdanı.



    - Mümessiller için temsil veya izin kağıdı. Şirketlerde, şirket adına hareket eden ortakların, imza sirküleri göstermesi gerekir. Yapılması istenen işlem için, şirket temsilcisinin yetkisinin bulunup bulunmadığı sirkülerden anlaşılamıyorsa, bu durumda notere, statünün veya yetkili kurulların verdiği kararın da müstenit olarak sunulması zorunluluğu doğar .



    - Köy tüzel kişiliğini temsil yetkisini haiz muhtarlar için, yetkili idarî makamların usulüne göre verecekleri yetki belgeleri.
    Sözü edilen belgelerin gösterildiği, iş kâğıdına yazılır; işlemle ilgili kısımları ve nereden, hangi tarih ve sırayla verilmiş olduğunu gösteren birer örneği, harçsız ve vergisiz olarak gerek ilgilisine verilecek gerek dairede saklanacak asıl ve örneklerine bağlanır (NK.m.79 II).





    c- İlgilinin Gerçek Arzusunun Öğrenilmesi



    Noter, vekâletname tanzimi için kendisine müracaat eden kimsenin, Noterlik Kanunu'nun 72 nci maddesi uyarınca, gerçek isteğinin ne olduğunu tüm boyutlarıyla öğrenmek ve bunu düzenleyeceği vekâletnameye yansıtmak zorundadır. Bu bağlamda, noterce tanzim edilmesi istenen vekâletnamenin, ilgilinin arzusuna uygun olabilmesi ve gerçeği yansıtabilmesi için, noterin kendisine başvuran ilgiliden, ne gibi bir vekâletname düzenlenmesini istediğini, genel vekâletname mi; yoksa, özel vekâletname mi vereceğini, vekili olacak kişiye özel yetkiler bahşedip bahşetmeyeceğini öğrenmesi ve hatta seçilecek olan vekâletname formu ve özel yetki bahsedilmesini gerektiren bir işlemin icrası söz konusu ise, bu özel yetkilerin neler olabileceği, süre kaydının getirilmesinin uygun olup olmayacağı, birden ziyade vekil atanacaksa duyulan güvenin derecesine göre birlikte hareket zorunluluğu mu; yoksa ayrı ayrı hareket etme yetkisinin tanınmasının mı uygun olacağı hususunda, Noterlik Kanunu'nun 1 inci maddesinde işaret edilen hukukî güvenliği sağlama ve anlaşmazlıkları önleme şeklinde beliren görevinin temel gereğinin bir uzantısı konumunda bulunan danışmanlık işlevi uyarınca, ilgiliyi uyarması, yönlendirmesi ve kanalize etmesi gerekir.





    Noterin, ilgiliyi kanalize edebilmesi için, öncelikle, ilgiliye iradesini serbestçe ve istediği bir biçimde beyan etmesine imkân veren bir ortamı yaratması, iradesinin ne olduğunun tam olarak kavranması bağlamında, ona sorular sorması, yapılacak olan işlemin sonuçlan konusunda dikkatini çekmesi ve doğabilecek muhtemel problemlerin şimdiden önlenebilmesi için, ne gibi düzenlemelere yer verilmesinin uygun olacağı hususunda aydınlatıcı bilgileri, ilgiliye sunması gerekir (Krş.NK.Yön.m.91, III).



    4- Yabancı Ülkelerde Düzenlenen (Tanzim Edilen) Vekâletnameler



    a- Yabancı Ülkelerde Türk Konsoloslarınca Yapılan Vekâletnameler
    Noterlik Kanunu 'nun 191 inci maddesi uyarınca, yabancı ülkelerde bulunan Türklerin noterlik işleri, oradaki Türk Konsolosları tarafından görülür. Bu bağlamda, yabancı ülkede bulunan ve vekâletname tanzim ettirmek isteyen Türk vatandaşı, bulunduğu yabancı ülkedeki Türk Konsolosluğu'na başvuracaktır. İlgilinin başvurusu üzerine ve onun arzusuna göre, Türk Konsolosu, Türkiye'de bulunan noterlerin vekâletname tanzimi evresinde uymak zorunda olduğu kurallar çerçevesinde (NK.m.192, 193) , düzenleme veya onaylama biçiminde vekâletnameyi gerçekleştirecektir.





    Sözü edilen vekâletnameler, Noterlik Kanunu'nun öngördüğü sıkı biçim koşullarına uygun bir biçimde yapılmışsa, aynen Türkiye'de bulunan noterlerce usulüne uygun bir biçimde yapılmış olan vekâletnameler hükmündedir; aynen onlar gibi Türkiye'de yapılacak olan işlemlere dayanak teşkil edebilirler.



    b- Yabancı Ülke Noterle^rince Yapılan Vekâletnameler



    Yabancı ülke noterince yapılmış olan vekâletnamelerin, Türkiye'de de resmî bir kimlik kazanabilmesi ve bir hukukî işlemin icrasında kullanılabilmesi için, vekâletnameyi düzenleyen noterin bulunduğu devletin, Türkiye'nin de onaylayıp iç hukukunun bir parçası haline getirdiği "Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Milletlerarası Sözleşme'nin" tarafı olup olmadığına bakmak gerekir.





    Vekâletnamenin düzenlendiği yabancı ülke, bu Milletlerarası Sözleşme'ye taraf ise, vekâletnamenin, Türk noterince yapılmış olan vekâletnameler gibi, Türkiye'de gerçekleştirilecek olan işlemlere temel oluşturabilmesi ve resmî bir kimlik kazanabilmesi için, üzerine sözü edilen belgenin düzenlendiği ülkenin yetkili makamının Milletlerarası Sözleşme'nin öngördüğü hususları konu alan bir onay şerhini vermiş Ulukapı/Atalı s. 153. Ancak, konsoloslar sözü edilen vekâletnamenin tanziminden ötürü, noterlik ücreti almazlar (NK.m.194). Bu Milletlerarası Sözleşme (RG., 16.09.1984, sa.18517) kapsamına giren belgelere (bu kapsama noter işlemleri de dahildir) verilmesi gereken onayın içeriğini ve onayı verecek olan makamı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 296 ncı maddesinde öngörülenden, farklı bir biçimde belirlemiştir. Bu düzenlemede yabancı noterce düzenlenen belgelerin, belgenin kullanılacağı olması yeterlidir ; Ayrıca, bu vekâletnamenin, tanzim edildiği ülkede bulunan Türk Konsolosu tarafından, o ülke kanunlarına göre, yetkili ülkede de resmî bir kimlik kazanabilmesi için, belgedeki imzanın doğruluğu, belgeyi imzalayan kişinin sıfatı ya da belge üzerindeki mühür ve damganın aslıyla aynı olup olmadığı konusunda ortaya çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla, belgenin düzenlendiği devlet tarafından, o devleün yetkili makamlarınca belge üzerine bir onay şerhinin verilmesini öngörmüştür. - "....Yanlar arasındaki uyuşmazlık, Almanya Hanau Noterliğinde düzenlenen vekâletnamenin Türkiye'de bir hukukî işlemde kullanılabilmesi için, Türk konsolos veya siyasi memurlarınca onaylanmış olmasının gerekip gerekmediği ile vekâletnamede ibra yetkisinin vekile verilip verilmediği, vekilin ibra karşılığı bir meblağ alıp almamasının ibraya etkisi ve ibranamenin gerçekten vekil tarafından verilip vermediği noktalarında toplanmaktadır. Öyleyse sağlıklı bir çözüm için, yabancı bir ülkede düzenlenen vekâletnamenin, Türkiye'de, Türk hukuku açısından geçerlilik durumu ile ispat gücü üzerinde öncelikle durulmalıdır. Kural olarak, yabancı bir ülkede, o ülkenin yetkili makamı tarafından doğrudan doğruya düzenlenen veya tasdik edilen senetler, o yabancı ülkedeki Türk Konsolos veya siyasi memurlarınca onaylanmış olmadıkça, bu senetlerin Türkiye'de resmî senet olarak kabulü mümkün değildir. Türk Konsolos veya siyasi memuru tarafından onaylanmamış olması, o senedin geçerliliğini hiçbir zaman etkilemez; sadece isbat kuvvetine etkili olur Ne
    var ki Türkiye 05.10.1961 tarihli "Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkında La Haye Sözleşmesini" 1984 yılında onaylamış, sözleşme Türkiye için 1985 yılında yürürlüğe girmiştir



    Almanya'nın anılan sözleşmede âkit devlet olması durumunda, uyuşmazlığa özel nitelikteki bu sözleşme hükümlerini uygulanması gerektiğinde duraksanmamalıdır. Bu durumda ise davalı, Almanya Hanau Noteri Dr.Lind tarafından onaylanan vekâletname ile Bayan Monica'yı vekil tayin ettiğini kabul etmektedir İbranamede sözü edilen vekâletname, sözleşmenin 3 ve 4
    üncü maddeleri gereğince Almanya yetkili makamınca tasdik şerhi verilmişse Türkiye'de de resmi belge niteliğindedir. Bu nitelikteki bir belge, ancak sahtelik iddia veya davasının sübutu ile hükümden düşürülebilir.



    Mahkemece anılan sözleşme ve bu sözleşmenin açıklanan hükümleri yönünden hiç bir inceleme yapılmamıştır....Öyleyse Mahkemece yapılacak iş; Almanya devletinin "Yabancı Resmi Belgeleri Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki La Haye Sözleşmesinde" âkit devlet olup olmadığı, âkit devlet ise sözleşmenin üçüncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtildiği gibi aramızda gerek karşılıklı uygulamalar veya gerekse iki ya da çok taraflı ayn sözleşmelerle tasdik şerhi işleminin kaldırılması, basitleştirilmesi veya tümden bağışık tutulma durumunun olup olmadığının, Adalet Bakanlığı'ndan sorulup tespit edilmek, bu tespite göre Almanya'da, Almanya yetkili noteri tarafından düzenlenen vekâletnamenin Türkiye'de resmî vekâletname olarak kabul edilip edilmeyeceğini değerlendirmek*, resmî vekâletname olarak kabulü halinde vekilin 05.01.1991 tarihli ibranameyi verme yetkisinin olup olmadığı, ibranamenin vekil tarafından düzenlenip düzenlenmediği üzerinde durulmak,
    makamca usulüne uygun bir biçimde gerçekleştirilmiş olduğunu belgeleyen bir tasdik işlemine tâbi tutulmasına yani Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 296 ncı maddesi ile ona paralel bir düzenleme öngören Noterlik Kanunu'nun 195 inci maddesinin uygulanmasına gerek yoktur. Buna karşılık, vekâletnamenin düzenlendiği yabancı ülke, Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Milletlerarası Sözleşme'ye taraf değilse, bu vekâletnamenin, Türk noterince yapılmış olan vekâletnameler gibi Türkiye'de gerçekleştirilen işlemlere temel oluşturabilmesi ve resmî bir kimlik kazanabilmesi için, düzenlendiği ülkede bulunan Türk Konsolosu tarafından o ülke kanunlarına göre, yetkili makamca usulüne uygun bir biçimde gerçekleştirildiğini konu alan onayı içeren bir şerhin verilmesi şarttır (HUMK.m.296, NK.m.195).





    5- VEKÂLETİN (TEMSİL YETKİSİNİN) SONA ERMESİ



    A- Vekâletin (Temsil Yetkisinin) Kısmen veya Tamamen Geri Alınması
    Vekâlet vermiş olan kimse, vekâlet ilişkisini, vekile bu suretle vermiş olduğu yetkiyi (temsil yetkisini), her zaman kısmen veya tamamen geri almak suretiyle sona erdirebilir (BK.m.34). Vekâletin, kısmen veya tamamen geri alınması, vekile verilen yetkinin sonradan sınırlandırılması veya ortadan kaldırılması anlamına gelir .



    Bu hakkın kullanımı açısından, vekâletin, süreli va da süresiz bir biçimde verilmiş olmasının, herhangi bir önemi yoktur .



    Vekâlet vermiş olanın bu hakkını, yani temsil yetkisini geri alma hakkını, önceden sınırlaması ya da onun kullanımından tümüyle vazgeçmesi mümkün değildir; böyle bir vazgeçme bâtıldır (BK.m.34,



    gerekirse bu konuda tarafların delil ve karşı delillerini toplamak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir" (13.HD., 12.10.1993, 5631/7554, YKD.,1993/12, s.1836-1840) Eren s.537. Feyzioğlu s.427.



    II) . Zira, aksi hâlin kabulü, fiil ehliyetinden kısmen veya tamamen feragat edilmesi anlamına gelir ki, bunu da Medenî Kanun'un 23 üncü maddesinde öngörülen düzenlemeyle bağdaştırmak mümkün değildir . Varılan bu sonuç, Borçlar Kanunu'nun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasında ve 20 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemelere de uygundur.Vekâlet,vekilin menfaatine olarak verilmiş bulunsa bile, vekâlet veren bunu her zaman geri alabilir. Örneğin, vekâlet veren, vekile, bir alacağını tahsil yetkisi verse ve bununla başka bir ilişkiden ona karşı olan borcunu ödeme niyetinde olsa bile, vekâlet yine geri alınabilir .





    İlgili, vekâletin geri alınmasından feragatini içeren beyanının vekâletnamede yazılmasında ısrar ederse, noter bu vazgeçmenin hukuken bir anlam taşımadığını ilgiliye hatırlatıldığını; buna rağmen ilgilice yapılan ısrar üzerine böyle bir ibareye vekâletnamede yer verildiğini belirttiği takdirde, Noterlik Kanunu'nun 162 nci maddesi çerçevesinde doğabilecek olan sorumluluğundan kurtulabilir. Yine, vekâletin geri alınması, hakkının kullanımını güçleştiren sınırlamalara (örneğin, azil halinde cezaî şart ödenmesini ya da bu hakkın ancak belirli bir sürenin dolmasından sonra kullanılabileceğini öngören düzenlemeler gibi) da vekâletnamede yer verilmesi hukuken caiz değildir .



    Vekâlet vermiş olanın, vekilinden sahip olduğu yetkiyi, bütünüyle geri alması halinde azilden sözedilir . Vekâlet ilişkisi, güven temeline dayalı bir ilişkidir ve bu ilişkinin devam etmesi de vekâlet verenin vekiline duymuş olduğu güvenin devamlılığına bağlıdır; bu duygunun zayıflaması veya ortadan kalkması halinde, vekilin azledilebilmesi tabii bir olaydır . Azil hakkı, müvekkile aittir; post mortem vekâlet verilmişse, bu durumda kendisine vekâlet verilmiş olan, mirasçıların vekili konumuna geleceğinden, azil hakkı da mirasçılara ait bir hak olacaktır . Bir vekâletname ile, birden çok kişi vekil olarak tayin edilmişse, bu durumda azil hakkının kullanımı bakımından, vekâletin niteliğine bakmak gerekir. Eğer ortada bir müşterek vekâlet hali varsa, müşterek vekillerden birinin azli, diğerlerinin de azli anlamına gelir; buna karşılık müteselsil vekâlet hali varsa, sadece azil iradesine ilişkin beyanın kendisine yöneltildiği bir olayın vukuunda azlin hakli olarak yapıldığı kabul edilmelidir. Mersin'deki dosyanın davacının hatası sonucu müracaata bırakıldığı ve davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği sonucuna varılırsa, davalının haklı olarak davacıyı takip etmekte olduğu davalardaki vekâletinden azlettiği kabul edilmelidir. Artık bu dosyalar için ücret talebine hakkı yoktur. Bu nedenle, mahkemece, Mersin 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1984/918 sayılı dosyasının ne sebeple müracaata bırakıldığı davacıya açıklattırılmak, davanın haklı bir sebeple takip edilmediği kanıtlanmadığı takdirde azlin haklılığı kabul edilerek uyuşmazlık çözümlenmelidir. Bu yönler gözetilerek davalının karar düzeltme isteği kabul edilmeli, Dairemizin onama kararı kaldırılarak, temyiz edilen yerel mahkeme kararı açıklanan nedenlerle davalı yararına bozulmalıdır (13.HD., 28.03.1989, 1687/2109, 1993/3, Özkaya s.514-516).Eren s.538;



    kişinin (vekilin), vekâletten kaynaklanan yetkisinin sona erdiğini kabul etmek gerekir .
    Yine, burada müvekkilin, kendisine başkasını tevkil yetkisi vermiş olduğu, vekilini azletmesi, kendisine başkasını tevkil yetkisi verilmiş olan vekilin, bu yetkisine dayanarak önceden atamış olduğu alt vekilin de azli anlamına gelmez; onun da azli arzulanıyorsa buna ilişkin iradenin ayrıca açıklanması gerekir .



    Vekâletin kısmen veya tamamen geri alınması, vekâlet verenin vekiline yönelteceği tek taraflı ve varması gerekli bir irade açıklamasıyla gerçekleştirilir; bu hakkın kullanımı, bozucu yenilik doğurucu bir hakkın kullanımı niteliğindedir ve vekile ulaştığı anda etkilerini meydana getirir. Vekâletin verilmesi gibi, geri alınması da, ilke olarak, özel bir şekil şartına tâbi değildir; hatta vekâlet yazılı veya resmî şekilde verilmiş olsa bile, geri almanın da aynı şekilde yapılması gerekmez . İspat bağlamında sorunların ortaya çıkmasının önlenebilmesi açısından, vekâletten azil işleminin, noterlikçe düzenlenecek olan azilname ile gerçekleştirilmesinde büyük yararlar bulunduğunu da vurgulamakta yarar vardır . Hatta, tapuda işlem yaptırılmasını gerektiren vekâletinin sona erdiğini öğrenmesinden önce, vekilin iyi niyetli üçüncü şahıslarla yapmış olduğu hukukî işlemler, vekâlet ilişkisi devam ediyormuş gibi vekâlet vereni bağlar (BK.m.37; ayrıca bu konuda bilgi için bkz.: Oğuzman/Öz s.169-170). Vekilin azledildiği üçüncü şahıslara bildirilmişse, vekil bu durumu henüz öğrenmemiş olsa bile, vekille hukukî işlem yapan üçüncü şahıslar, vekâlet ilişkisinin hâla devam ettiğini iddia edemezler. (Esener-Temsil, s.188; Oğuzman/Öz s.169-170). Esener-Temsil s.188; Feyzioğlu s.427; Eren s.538; Koller s.326; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s.192; Demirkır s.76; Giesen s.240.
    Doktrinde, Noterlik Kanunu'nun 81 inci maddesinin ikinci fıkrasından hareketle, vekâletten azil işleminin de, mutlaka vekâletnamenin yapıldığı şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği ileri sürülmekte ve vekâletname düzenleme şeklinde tanzim edilmişse, azilnamenin de mutlaka düzenleme şeklinde yapılmasının zorunlu olduğuna işaret edilmekte (Vural-Temsil s.198-199; Tanju s.271) ve bu durumun uygulamada da kabul gördüğü gözlenmektedir (Demirkır s.76). Buna göre, vekâletten azil talebi ile karşılaşan noter, vekâletnamenin bir nüshasını isteyecek, kendi noterliğinde yapılmışsa, vekâletnameler açısından bunda bir zorunluluk bulunduğu dahi söylenebilir. Yine, davaya vekâlette, vekâletten azil için, özel bir düzenleme getirilmiştir (HUMKlm.68). Buna göre, müvekkil, vekilini azlettiğini kendisine bildirmiş olsa bile, bu azil işlemini, dava zaptına kayıt veya tebliğ ettirtmek suretiyle, mahkemeye ve karşı tarafa bildirmediği sürece, mahkeme ve karşı taraf için bu işlem hüküm ifade etmez; mahkeme ve karşı taraf usul işlemlerini azledilmiş olan vekile karşı yapmaya devam ederler; meselâ, vekil duruşmaya kabul edilir; tebligat vekile yapılır ve süreler bu tebligat ile işlemeye başlar .



    B- İstifa



    Vekâlet ilişkisinin, vekil tarafından sona erdirilmesi halinde, istifadan söz edilir. Borçlar Kanunu'nun temsili sona erdiren haller arasında açıkça istifayı zikretmemesine rağmen, işin niteliği gereği, istifayı da vekâlet ilişkisini sona erdiren haller arasında saymak gerekir . İstifa, azlin karşısında yer alır ve onu dengeleyici bir işlev görür. İstifa da, vekilin, müvekkiline yönelik varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı ile gerçekleştirilir; ilke olarak, herhangi bir şekle tâbi değildir ve vekâlet verene ulaşması ile birlikte hükümlerini meydana getirir yani vekâlet ilişkisini sona erdirir . Ancak, davaya vekâlet halinde, vekâlet ilişkisi, vekilin, vekâlet verene istifasının ulaştığı anda hemen sona ermez; durumun müvekkile tebliğinden itibaren onbeş gün süre ile daha devam cilbendindeki asıl nüshaya azil tarihini not edecek, vekâletname başka bir noterlikçe gönderilmişse azlin bir suretini vekâletnameyi düzenlemiş olan noterliğe gönderecektir (Vural-Temsil, s. 169).Kuru/Arslan/Yılmaz, s.248; Kuru, s.294; Bilge/Önen, s.245.Koller s.324.Esener-Temsil, s. 198.



    İstifaya ilişkin iradelerin de, mutlaka Noterlik Kanunu'nun 81 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen kural uyarınca açıklanmasının zorunlu olduğu, vekâletname düzenleme şeklinde yapılmışsa düzenleme, onaylama şeklinde yapılmışsa yine aynı şekilde açıklanmasının gerekli olduğu hakkındaki görüş için, bkz.: Vural-Temsil, s.198-199; Tanju
    s.271.



    VEKÂLETİN SONA ERMESİ



    eder (Av.K.m.41,I) . Böyle bir süre getirilmesinin nedeni, müvekkilin başka bir vekil tutmasına ve işini ayarlamasına imkân vermektir Ayrıca, sözü edilen istifa, dava zaptına kayıt veya tebliğ ettirilmek suretiyle, mahkemeye ve karşı tarafa bildirilmedikçe, mahkeme ve karşı taraf bakımından da hüküm ifade etmez (HUMK m.68). Yine, davaya vekâlet etmekten kendi isteği ile haklı bir sebep olmaksızın ayrılan vekil (avukat), hiç bir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır (Av.K.m.174, I). Sözü edilen düzenleme, davaya vekâlette istifanın haklı bir nedene dayandırılması gereğine işaret etmekte ve bu tür ilişkilerde istifa hakkının kullanımı bakımından bir sınırlama getirmektedir.



    Vekilin, istifa edemeyeceğine dair vekâletnamede yer alan kayıt hükümsüzdür (BK.m.396). Zaten, bu tür bir kaydı, Medenî Kanun'un 23 üncü maddesinde öngörülen düzenlemeyle de bağdaştırmak mümkün değildir.
    Yine, alt vekâlet verenin istifası; kendisine alt vekâlet verilmiş olanın da, istifa etmiş olması sonucunu doğurmaz



    C- Diğer Sona Erme Halleri



    Vekâlet ilişkisini sona erdiren diğer halleri, şu şekilde sıralamak mümkündür :



    — Vekâlet, münhasıran bir işlemin icrası için verilmiş ve o işlem icra edilip tamamlanmış ya da işlemin icra edilmesi imkânsız hale gelmiş ise(örneğin, satışına yetki verilen bir tablonun yanması gibi) ;
    Vekâlet, süreli olarak verilmişse, vekâletnamede belirtilen sürenin dolmuş olması ya da bozucu şarta bağlı olarak verilmişse, şartın gerçekleşmesi ;



    — Post mortem vekâlet verilmemiş olmamak kaydıyla, vekâlet
    verenin ölümü veya vekilin ölümü (BK.m.35, I);



    — İlke olarak, müvekkilin veya vekilin iflâsı, hacir altına alınmışlarsa hacir kararının ya da haklarındaki gaiplik kararının ilânı (BK.m.35,1);



    — Davanın takibi için vekâlet verilmesi halinde, kendisine vekâlet verilen avukatın Avukatlık Kanunu uyannca barodan kaydının silinmesi (m.71,74)125;



    — Tüzel kişilerce verilen vekâletnamelerde tüzel kişiliğin son bulması (BK.m.35,II)



    Ancak, tüzel kişiliğin sona erme sebebinin ortaya çıkmasından tasfiyenin tamamlanmasına kadar, tasfiye amacıyla sınırlı olarak hak ve fiil ehliyeti devam edeceğinden, vekâlet ya da temsil yetkisi, tasfiyenin gerçekleşmesi için gerekli işlemleri kapsamak koşuluyla, bunlar tamamlanıncaya kadar devam edecektir (Oğuzman/Öz s.170-171 dn.627).





    SONUÇ







    İnceleme konumuzu "Noterlik Açısından Vekâlet (Temsil)" oluşturmaktadır. Birinci bölümde, vekâlet kavramı, vekâlet sözleşmesiyle farklılaştığı noktalar, tanımı, caiz olmadığı haller ile vekâletin türleri üzerinde durulmuştur.





    Bu bağlamda, terminolojik bazda "vekâlet kavramından "temsil"; "vekâletname" kavramından ise, "temsil belgesi"nin anlaşılması gerektiği belirtilmiş; vekâletin, genelde vekâlet sözleşmesi ile birlikte veriliyor olsa bile, ondan tümüyle ayrı ve bağımsız bir hukukî kimlik taşıdığı; akdi bir temele dayanma zorunluluğu bulunmadığı; tek taraflı bir hukukî işlem niteliği taşıdığı, varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı aracılığıyla gerçekleştirildiği, kendisinden beklenen etkiyi doğurabilmeğinin muhatabın kabulüne ihtiyaç göstermediği; ancak hukukî işlem ya da hukukî işlem benzeri fiiller açısından işlerlik kazanabileceği, dinamik bir hukuk disiplini olan Noterlik Hukuku açısından da, vekâletin, bir kimseye hüküm ve sonuçları başka bir şahsın hukuk alanında doğmak üzere, o şahsın ad ve hesabına hukukî işlem yapma yetkisinin tanınmasının; vekâletnameden de, bu yetkiyi içeren belgenin anlaşılması gerektiği vurgulanmış; ayrıca vekâlet türleri tek tek ele alınmış ve Noterlik Hukuku açısından irdelenmiştir.







    Bu irdeleme çerçevesinde, Noterlik Hukuku alanında da doğrudan doğruya vekâlet-dolaylı vekâlet ayırımında baz almanın, doğrudan doğruya vekâlet olduğuna işaret edilmiş; münferit vekâlet-toplu vekâlet ayırımı, özellikleri de belirtilmek suretiyle açıklandıktan sonra, toplu vekâlet ilişkisinin varlığı halinde ortada bir müşterek vekâletin mi; yoksa, müteselsil vekâletin mi bulunduğu hususunun, vekâletnamenin; vekâlet, bir temel işlem verilmişse, bu temel işlemin incelenmesi ve yorumlanması suretiyle belirleneceği ortaya konulmuş ve dava vekâletnamelerinde ise, birden ziyade kişiye vekâlet verilmesi durumunda, daima müteselsil vekâletin işlerlik kazanacağı saptanmıştır (HUMK.m.64).



    Yine, noterler açısından, özellikle alınacak olan harçlann tutannın farklılık göstermesi nedeniyle, büyük bir önem arzeden genel vekâlet-özel vekâlet ayrımı üzerinde durulmuş; ayınmda baz alınacak olan ölçütün, vekâlet yoluyla gerçekleştirilmesi istenen işlemlerin, sınırlan, nitelikleri ve özellikleri belirtilmek suretiyle yeterince ferdileştirilip ferdileştirilmediğinin (somutlaştınlıp somutlaştırılmadığının) olduğu ortaya konulmuş ve bu ölçüt çerçevesinde, yapılacak olan işlemlerin, genel ve kategorik bir ifade ile belirtilmiş olması halinde, genel vekâletten; nitelik ve özellikleri zikredilmek suretiyle ferdileştirilmiş olması halinde ise, özel vekâletten sözedilebileceği sonucuna varılmış ve kanunlarda öngörülmüş olan özel yetkilerin (BK.m.388, III; HUMK.m.63) bir kısmının veya tamamının, vekâlet veren tarafından, vekile verilmiş olmasıyla, vekâletnamenin, genel veya özel olmasının herhangi bir ilişkisi bulunmadığı hususunun da özenle altı çizilmiştir.
    Ayrıca, bu bölümde, süreli vekâletin caiz olduğu vurgulanmış ve uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir durum olan alt vekâlet kavramı üzerinde durulmuş; bu tür bir ilişkinin kurulmasının, ilke olarak, vekilin, başkasını tevkile açıkça yetkilendirilmiş olması koşuluna bağlı bulunduğu belirtilmiş; vekil olarak tayin edilen avukatın, bu tür ilişkileri ise, ancak özel olarak yetkilendirilmiş ise kurabileceği; teamül gereği buna yetkili olamayacağına işaret edilmiştir (Av.K.nı.174, II).





    Alt vekâlet ilişkisinin kurulması halinde, alt vekilin, alt vekâlet verenin değil, asıl iş sahibinin vekili olduğu; yani, bu suretle ancak müteselsil vekâlet ilişkisinin yaratılabileceği belirtilmiş; vekilin, alt vekâlet ilişkisine girmekle temsil yetkisini kaybetmeyeceği; alt vekilin sahip olacağı yetkilerin, kapsam itibariyle, hiç bir zaman kendisine alt vekâlet vereninkinden daha fazla olmayacağı ortaya konulmuştur.





    Öte yandan, uygulamada duraksamalara yol açan bir vekâlet türü olan ölüm sonrası vekâletin (post mortem vekâletinin), hukuken caiz olduğu; dolayısıyla noterlerce yapılmasında da hiç bir sakınca bulun-madığı hususuna açıklık kazandırılmıştır.



    İkinci bölümde, vekâlette, özel yetki verilmesini gerektiren işlemler ile vekâletin verilmesi, şekli ve sona ermesi ayrı ayrı ele alınıp incelen-miştir.



    Bu bağlamda, hukukî düzenlemelerde, özel yetki verilmesini gerektiren işlemlere ilişkin olarak yapılmış bulunan saymanın, tahdidi değil; tadadi olduğu vurgulanmış; kanun veya diğer bir mevzuat hükmü uyarınca özel yetki verilmesini gerektiren işlemler ile yargısal ve bilimsel içtihatlar uyarınca özel yetki verilmesini gerektiren işlemler, tek tek saptanmış ve açıklanmıştır. Yine, bu bölümde».vekâletin verilmesinin, ilke olarak, hiç bir şekle bağlı bulunmadığı; varması gerekli ve tek taraflı bir irade beyanı ile gerçekleştirilebileceği kaydedildikten sonra, ispat güvenliği açısından, sözü edilen işlemlerin, noterliklerde yapılmasının daha doğru bir davranış biçimi teşkil edeceği belirtilmiş ve vekâletname düzenlemek için noterlere müracaat edilmesi halinde de, noterlerin, Noterlik Kanunu'nun 72 nci maddesi uyarınca, düzenleyeceği vekâletnamenin, ilgilinin gerçek iradesini ve arzusunu yansıtabilmesi için, ilgiliden, ne tür bir vekâletname düzenlenmesini istediğini, genel vekâletname mi yoksa özel vekâletname mi vereceğini, vekili olacak kişiye özel yetkiler bahşedip bahşetmeyeceğini sorması hatta bu bağlamda, seçilecek olan vekâletname formu ve özel yetki bahsedilmesini gerektiren bir hukukî işlemin icrası söz konusu ise, bu özel yetkilerin neler olabileceği; süre kaydının getirilmesinin somut duruma uygun düşüp düşmeyeceği; birden ziyade vekil atanacaksa duyulan güvenin derecesine göre, birlikte hareket zorunluluğunun getirilmesinin mi, yoksa ayrı ayrı hareket etme yetkisinin tanınmasının mı uygun olacağı hususunda, Noterlik Kanunu'nun 1 inci maddesinde işaret edilen hukukî güvenliği sağlama ve anlaşmazlıkları önleme şeklinde beliren görevinin temel gereğinin bir uzantısı konumunda bulunan danışmanlık (hukuk mühendisliği) işlevi uyarınca, ilgiliyi, uyarması, yönlendirmesi ve kanalize etmesi gerektiğinin özenle altı çizilmiş ve ayrıca bu çerçevede noterin, ilgiliyi kanalize edebilmesi için, öncelikle, ilgiliye, iradesini serbestçe ve istediği biçimde beyan etmesine imkân veren bir ortamı yaratmasının ve yapılacak olan işlemin sonuçları ile doğabilecek muhtemel problemler hususunda, ilgilinin dikkatini çekmek suretiyle, ona aydınlatıcı bilgiler sunmasının, bir görev olduğu hususuna açıklık getirilmiştir.



    Ayrıca, bu bölümde, son olarak, yabancı ülkelerde tanzim edilen vekâletnamelerin, Türkiye'de işlemlere temel teşkil edebilmeleri ve resmî bir kimlik kazanabilmeleri açısından, durumunun ne olacağı, mevzuat çerçevesinde incelenmiş ve temsil yetkisini sona erdiren hallerin her biri, özellikleri de gözetilmek suretiyle ayrı ayrı açıklanmıştır.
    Bu çerçevede, yabancı ülkelerde bulunan Türk Konsoloslarınca düzenlenen vekâletnamelerin, Noterlik Kanunu'nun öngördüğü sıkı biçim koşullarına uygun bir biçimde gerçekleştirilmiş olmaları kaydıyla, aynen Türkiye'de bulunan noterlerce düzenlenen vekâletnameler gibi, resmî bir kimlik kazanabileceği ve hukukî işlemlere temel oluşturabileceği belirtilmiş; buna karşılık, yabancı ülke noterlerince yapılan vekâletnamelerin, Türkiye'de resmî bir kimlik kazanabilmesi ve bir hukuki işlemin icrasında kullanılabilmesi için, vekâletnameyi düzenleyen noterin bulunduğu devletin, Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Milletlerarası Sözleşme 'nin tarafı olup olmadığına bakılması gerektiği; eğer bu devlet, sözü edilen Milletlerarası Sözleşme'nin tarafı ise, onun yetkili makamının, bu Sözleşme'nin öngördüğü hususları konu alan bir onay şerhini vermesinin yeterli olduğu; taraf değilse, bu vekâletnamenin, Türk noterlerince yapılmış olan vekâletnameler gibi, Türkiye'de gerçekleştirilen işlemlere temel oluşturabilmesinin ve resmî bir kimlik kazana-bilmesinin, Türk Konsolosunca, o ülke kanunlarına göre yetkili makamca usulüne uygun bir biçimde gerçekleştirildiğini konu alan bir onayı içeren şerhin verilmesine bağlı bulunduğu vurgulanmıştır.(HUMK m.195).



    Öte yandan, bu bölümde vekaleti sona erdiren en önemli haller olan azil ve istifanın özelliklerine de işaret edilmiş, azil ve istifadan önceden vazgeçilmesini öngören ya da bu yetkilerin kullanılmasını güçleştiren kayıtların geçersiz olduğu hususunun da altı özenle altı çizilmiştir.







    ************************************************** ************************************







    DOÇ .DR. SÜHA TANRIVER
    NOTERLİK AÇISINDAN VEKALET (TEMSİL )
    NOTEV-(NOTERLİK HUKUKU ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ)
    ANKARA-2000





    Yayın No : 4
    ISBN: 975 - 94601 -3-0
    Nisan - 2000
    Dizgi - Baskı YENİ SERDAR MATBAASI
    324 07 86 ANKARA
    ISBN: 975 - 94601 -3-0



    Kendisinden çok şey öğrendiğim sevgili dayım Dr.Ruhiddin Dağıstanlıoğlu nun aziz hatırasına.



    ÖNSÖZ
    Vekâletnameler, noterlerin, hemen her gün yoğun bir biçimde gerçekleştirdikleri işlem grupları arasında yer alır. Bu durumun doğal sonucu olarak, vekâlet kurumu, Noterlik Hukuku bağlamında da, ister istemez sorunların yoğun bir biçimde ortaya çıktığı ve bir takım tereddütlerin hasıl olduğu bir alan haline gelmiştir.
    İşte bu sorunlara çözüm aranması ve tereddütlerin giderilmesi sürecine bir nebze de olsa katkıda bulunmak amacıyla, ağırlıklı olarak Noterlik Hukuku boyutu dikkate alınmak suretiyle, işbu monografik çalışma hazırlanmıştır.
    Bu bilimsel çalışmanın diğerlerinden farklılaşan bir yönü de, Noterlik Hukuku alanında monografik bazda yapılan ilk bilimsel inceleme konumunda bulunuşudur. Ümit ederim ki, Noterlik Hukuku alanında ilerde yapılacak olan monografik çalışmalar sayı itibariyle çoğalır ve hu eserde bu alanda çalışmak isteyenleri cesaretlendirmek suretiyle motive edici bir işlev görür.
    Son olarak, sözü edilen eserin metne dönüştürülmesini, büyük bir titizlikle ve özenle gerçekleştirilen değerli kardeşim Yeşim ONARICI'ya yürek dolusu teşekkürlerimi sunuyorum.
    Ankara, Nisan 2000.



    GİRİŞ
    Vekâlet (temsil), modern hayattan kaynaklanan zarurî ihtiyaçların karşılanmasına hizmet eden bir hukukî kurum olup; sosyal hayatta etkin ve geniş kapsamlı bir rol oynar. Bir taraftan ekonomik ilişkilerde ve ticarî hayatta meydana gelen gelişmeler ve değişmeler diğer taraftan bu gelişmelerin ve değişimlerin bir gereği olan uzmanlaşma, günümüzde, vekâlet kurumunun, öneminin ve ağırlığının daha da iyi bir biçimde kavranmasını sağlamıştır.
    Özellikle, ticarî ilişkilerin yoğunluğu, çeşitliliği ve karmaşıklığı, artık bir kimsenin bütün hukukî işlemlerini tek başına gerçekleştirmesini son derece güçleştirmiş; bu durumda vekâlet kurumunun etkin bir biçimde işlerlik kazanmasına neden olmuştur. Gerçekten, bir kimsenin, işlerinin yoğunluğu ve karmaşık bir nitelik arzetmesi, muhtelif ülkeler ve hatta kıtalar arası ticarî ilişkiler kurmuş olması, hastalık, yaşlılık gibi hukukî veya maddî engeller sebebiyle, bir hukukî işlemi bizzat yapamayacak bir konumda bulunması hallerinde, vekâlet kurumu devreye girmek suretiyle, işlemlerin hem güvenlik içerisinde ve kolaylıkla hem de seri biçimde gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Vekâlet görevini üstlenmiş olanların, bu bağlamda, kendilerine bu görevi vermiş olanlar adına üçüncü kişilerle hukukî işlemlere girişebilmesi ve işlem güvenliği açısından, bu sıfatlarını ortaya koyan bir belgeye ihtiyaçları vardır. Sözü edilen belge, doktrinde ve uygulamada "vekâletname" ya da "temsil belgesi" olarak adlandırılıp, noterlerin hemen her gün sıklıkla düzenlemiş oldukları işlem grupları arasında yer alır.



    Çağdaş ve modern hayatın kaçınılmaz bir gereği olan vekâletnamelerin, uygulamada bir çok hukukî işleme temel teşkil etmesi ve sıkça düzenleniyor olması, sözü edilen kurumu, ister istemez sorunların yoğunluk kazandığı, bir çok tereddütlerin hasıl olduğu bir alan haline getirmiştir. Bu durum, şüphesiz, maddî hukuk bağlamında vekâlete (temsile) ilişkin bir çok bilimsel incelemenin yapılmasına neden olmuş; sözü edilen kurumla ilgili olarak doktriner niteliği ağır basan monografık bazda çalışmalar da gerçekleştirilmiştir. Ancak, halâ vekâlet kurumu ile ilgili sorunların ve tereddütlerin tümüyle giderildiği söylenemez. Yapılan bu tespitin en önemli kanıtını, günümüzde dahi, vekâletin (temsil), vekâlet sözleşmesi karış tınlıyor; onunla birlikte mütalâa ediliyor ve sözü edilen akitten ayrı ve bağımsız bir kimliğinin bulunduğu konusunda şüphe duyuluyor olması teşkil etmektedir.
    İşbu bu bilimsel çalışmada, ağırlıklı olarak maddî hukuk boyutu itibariyle değil; usul hukuku ve özellikle dinamik ve gelişmeye açık bir hukuk alanı olan Noterlik Hukuku boyutu itibariyle, vekâlet ve vekâletname kurumlan, uygulamada ortaya çıkan konu ile ilgili sorunlara temas edilmesi ve bunlara çözüm aranması sürecine katkıda bulunmayı sağlayacak bir temele bağlı kalınmak suretiyle ele alınıp incelenecektir.
    İşaret edilen bu temele bağlı kalınmak suretiyle gerçekleştirilecek olan ve "Noterlik Açısından Vekâlet (Temsil)" başlığını taşıyan bu monografık çalışmamız, iki bölümden oluşacaktır.



    Birinci bölümde, vekâlet kavramı, vekâlet sözleşmesi ile farklılaştığı noktalar, vekâletin tanımı, caiz olmadığı haller ve türleri ele alınıp incelenecektir.
    İkinci bölümde ise, vekâlette özel yetki verilmesini gerektiren işlemler, vekâletin, verilmesi, şekli ve sona ermesi üzerinde durulacaktır.



    Çalışmamız, noterlik açısından vekâlet (temsil) hakkında yapacağımız genel bir değerlendirme ile (sonuçla) sona erecektir.







    İÇİNDEKİLER
    SAYFA
    ÖNSÖZ 5
    İÇİNDEKİLER 7
    BİBLİYOGRAFYA 11
    KISALTMALAR CETVELİ 19
    GİRİŞ 21
    BİRİNCİ BÖLÜM
    VEKÂLET KAVRAMI, VEKÂLET SÖZLEŞMESİ İLE
    FARKLILAŞTIĞI NOKTALAR, TANIMI, CAİZ
    OLMADIĞI HALLER VE TÜRLERİ
    § 1- VEKÂLET KAVRAMI, VEKÂLET SÖZLEŞMESİ
    İLE FARKLILAŞTIĞI NOKTALAR VE T ANIMI...23
    A- Vekâlet Kavramı 23
    B- Vekâlet Sözleşmesi ile Farklılaştığı Noktalar ve Tanımı 24
    § 2- VEKÂLETİN CAİZ OLMADIĞI HALLER VE TÜRLERİ... 2 8
    A- Caiz Olmadığı Haller 28
    B- Türleri 29
    I- Doğrudan Doğruya Vekâlet-Dolaylı Vekâlet 29
    II- Münferit Vekâlet-Toplu Vekâlet 30
    III- Genel Vekâlet- Özel Vekâlet 32



    1- Maddî Hukuk ile Usul Hukuku Açısından 32
    2- Noterlik Hukuku Açısından 35
    IV- Süreli Vekâlet-Süresiz Vekâlet 38
    V- Alt Vekâlet 40
    VI- Ölüm Sonrası Vekâlet (Mandatum Post Mortem) 43
    İÇİNDEKİLER
    İKİNCİ BÖLÜM
    VEKÂLETTE ÖZEL YETKİ VERİLMESİNİ GEREKTİREN
    İŞLEMLER, VERİLMESİ, ŞEKLİ VE SONA ERMESİ
    SAYFA
    § 3 - VEKÂLETTE ÖZEL YETKİ VERİLMESİNİ GEREK -
    TİREN İŞLEMLER 47
    A- Genel Olarak 47
    B- Özel Yetki Verilmesini Gerektiren İşlemler 49
    I- Kanun Ya da Diğer Bir Mevzuat Hükmü Uyarınca 49
    1- Dava Açmak 49
    2- Bağışlamada Bulunmak 50
    3- Taşınmazların Devri ve Aynî Haklarla Sınırlandırılması ..51
    4- Kambiyo Taahhüdünde Bulunmak 52
    5- Sulh Olmak 53
    6- Tahkim Sözleşmesi Yapmak 54
    7- İbra 55
    8- Davadan Feragat 56
    9- Davayı Kabul 56
    10- Teklif Olunan Yeminin Kabulü Ya da Karşı
    Tarafa Reddi 58
    11- Mahkûmunbihi Kabz 59
    12- Haczin Fekki (Kaldırılması) 60
    13- Hâkimin Reddi 60
    14- Başkasını Tevkil (Alt Vekâlet Verme) 61
    15- Anayasa Mahkemesinde Dava Açmak 62
    16- Mirasın Reddi 62
    II- Yargısal ve Bilimsel İçtihatlar Uyarınca 62
    1- Hâkimlere Karşı Tazminat Davası Açmak 62
    2- Yargılamanın İadesi 63



    İÇİNDEKİLER y
    SAYFA
    3- Davanın Islahı 63
    4- Konkordato Teklif Etmek ve Konkordatoya
    Muvafakat Etmek .... 64
    § 4-VEKÂLET VERİLMESİ VE ŞEKLİ ........66
    A- Verilmesi ......66
    B- Şekli 66
    I- Genel Olarak. 66
    II- Noterlerce Vekâletname Düzenlenmesi ...................69
    1- Genel Olarak.... 69
    2- Türleri.................... , 69



    a) Düzenleme Biçiminde..... 69
    b) Onaylama Biçiminde 71
    3- Vekâletname Düzenlenmesinde (Tanziminde)
    Uyulması Zorunlu Genel Esaslar 72
    a) İlgilinin Kimlik ve Adresinin Tespiti 73
    b) İlgilinin Yeteneğinin (Ehliyetinin) Tespiti 74
    c) İlgilinin Gerçek Arzusunun Öğrenilmesi 77
    4- Yabancı Ülkelerde Düzenlenen (Tanzim Edilen)
    Vekâletnameler 78
    a) Yabancı Ülkelerde Türk Konsoloslarınca
    Yapılanlar ...78
    b) Yabancı Ülke Noterlerince Yapılanlar 78
    § 5- VEKÂLETİN SONA ERMESİ 80
    A- Vekâletin Kısmen veya Tamamen Geri Alınması 80
    B- İstifa 84
    C- Diğer Sona Erme Halleri 85
    SONUÇ 87



    Aday, N. Ansay, S.Ş. Aral, F.
    Arens, P.
    Arslan, R.
    Belgesay, M.R. Berki, A.H. Berkin, N.
    Bilge, N./ Önen, E.
    Bilgin, İ.
    Bucher, E.
    Dalamanlı, L./ Kazancı, F./ Kazancı, M.
    Demirci, R.
    Demirkır, S.



    BİBLİYOGRAFYA1, 2
    Avukatlık Hukukunun Genel Esaslan, İstanbul 1994.
    Hukuk Yargılama Usulleri, 7.B., Ankara 1960.
    Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 2.B., Ankara 1999.
    Zivilprozessrecht, 4.überarbeitete Auflage, München 1988.
    Medenî Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Ankara 1977.
    Hukukî Muamelelerde Temsil, İstanbul 1941.
    Sulh ve İbra (AD, 1962/12, s.753-756).
    Tatbikatçılara Medenî Usul Hukuku Rehberi, İstanbul 1981.
    Medenî Yargılama Hukuku, 3.B., Ankara 1978.
    Noterlik Kanunu ve Tatbikatı, Ankara 1980.
    Schweizerisches Obligationenrecht, AUgemeiner Teil Ohne Deliktsrecht, 2.Aufl., Zürich 1988.
    İlmî ve Kazaî İçtihatlarla Açıklamalı Borçlar Kanunu, C.IV, İstanbul 1990.
    Noterlik Açısından Vekâletname (TNBHD., 1984/44, s.22-40).
    Vekâletnameler (TNBHD., 1995/86, s.69-77).



    1 Bibliyografyada kısaltılmış şekilleri aynca gösterilmemiş olan eserler, metinde
    yalnızca yazarlarının soyadı ile anılmıştır.
    2 Yollama yapılırken kullanılan kısaltmalar, parantez içerisinde belirtilmiştir.
    12 Eren, F.
    Ersöz, Ş.
    Esener, T.
    Esener, T.
    Fasching, H. Fellmann, W.
    Feyzioğlu, N.
    Gauch, P./ Schluep, W.R.
    Giesen, D.
    Gürdoğan, B.
    Gürsoy, K.T.



    BİBLİYOGRAFYA
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, 4.B. jstanbul 1991.
    Noterlik Kanunu'rıdaki Şekil Şartlarına Uyulmazsa Ne Olur? (TNBHD., 1976/9 s.82-84).
    Borçlar Hukuku I, Akitlerin Kuruluşu ve Geçerliliği, Ankara 1969 (Esener- Borçlar).
    Mukayeseli Hukuk ve Hususiyle Türk-İsviçre Borçlar Hukuku Bakımından Salâhiyete Müstenit Temsil, Ankara 1961 (Esener-Temsil).
    Zivilprozessrecht, Lehr-und Handbuch, 2.AufL, Wien 1990.
    Schvveizerisches Zivilgesetzbuch, Das Obligationen-recht, Band IV, 2.Abteilung,4.Teilband, Der einfache Auftrag, Art.394-406 OR, Bern 1982.
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, İstanbul 1976.
    Schweizerisohes Obligationenrecht, Allgemeiner Teil, ö.Auflage, Zürich 1995.
    BGB, Allgemeiner Teil: Rechtsgeschaeftslehre, Berlin New York 1991.
    Davaya Vekâlette Özel Mezuniyeti Gerektiren Haller (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s. 147-161).
    Vekâlet Akdinin Ölüm Nedeniyle Sona Ermesi ve Sonuçları (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.1-34).



    BİBLİYOGRAFYA
    13
    Hatemi, H.
    Honsell, H.
    Jauerning, O.
    Keller, M./ Schöbi, C.
    Kırca, İ. Koller, A,
    Tartışmalar (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.370).
    Schweizerisches Obligationenrecht Besonderer Teil, 3. neue Auflage, Bern 1995.
    Zivilprozessrecht, 24 völlig neubearbeitete Auflage, München 1993.
    Das schweizerische Schuldrecht, Band I, Allgemeine Lehren des Vertragsrecht, 3.Aufl., Basel und Frankfurt am Main 1988.
    Ticarî Mümessillik, Ankara 1996.
    Schweizerisches Obligationenrecht Allgemeiner Teil, Grundriss des allgemeinen Schuldrecht ohne Deliktsrecht, Band I, Bern 1996.
    Koziol, H./ Welser, R.
    Kuntman, O,
    Kuru, B. Kuru, B. Kuru, B.
    Grundriss des bürgerlichen Rechts, Band I, Allgemeiner Teil und Schuldrecht, 9.Aufl., Wien 1992.
    Düzenlenmesinden İtibaren On Yıl Geçince Vekâletname Hükümsüz Hale Gelir mi? (İBD, 1989/4-5-6, s.185-189).
    Hukuk Muhakemeleri Usulü El Kitabı, İstanbul 1995.
    Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.III, 5.B., İstanbul 1991(Kuru-Usul III).
    Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.IV, 5.B.İstanbul 1991 (Kuru-Usul IV).
    lH BİBLİYOGRAFYA
    Kuru, BVArslan,
    R/Yılmaz, E : Medenî Usul Hukuku, Ders Kitabı, 11.B., Ankara 1999.
    Künzle, H.R. : Der direkte Anwendungsbereich des
    Stellvertretungsrechts, Bern und Stuttgart 1986.
    Larenz, K. : Allgemeıner Teil des deutschen bürgeriichen Rechts,
    6.Aufl., München 1983.
    Medicus, D. : Allgemeiner Teil des BGB., 5.Aufl., Heidelberg 1992.
    Müderrisoğlu, F.: Avukatlıkta Vekâlet ve Ücret Sözleşmesi, Ankara 1974.
    Oğuzman, M.KJ
    Öz.T. : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1995.
    Oğuzman, M.K./
    Seliçi, Ö. : Eşya Hukuku, İstanbul 1997.
    Orfanides, G. : Die Berücksichtigung von Willensmaengeln im Zivilprozess, Köln Berlin Bonn München 1982.
    Özdemir, O. : Taşıt Satış Vekâletnamelerine Fotoğraf Yapıştınlma-masına Ait Genelge ve Düşündürdükleri (TNBHD., 1993/8, s.51-53)
    Özkan-
    Sungurtekin, M. : Avukatlık Mesleği Avukatın Hak ve Yükümlülükleri, 2.B., İzmir 1999.
    Özkaya, E. : Vekâlet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması, Ankara 1997.
    Postacıoğlu, 1. : Medenî Usul Hukuku Dersleri, 6.B., İstanbul 1975 (Postacıoğlu-Usul).
    Postacıoğlu, t. : Konkordato, 2.B., İstanbul 1965.
    Reisoğlu, S.
    BİBLİYOGRAFYA
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9.B., İstanbul 1993.
    15
    Rosenberg, L./ Schwab,
    K.H./GottwaId, P.: Zivilprozessrecht, fünfzehnte neubearbeitete Auflage, München 1993.
    Schiken, E. : Zivilprozessrecht, Köln Berlin Bonn München 1995.
    Serozan, R. : Sağlararası İşlem Yoluyla Ölüme Bağlı Kazandırma, İstanbul 1979.
    Sınmaz, B7
    Karataş, İ. : İçtihatlarla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve
    İlgili Mevzuat, Ankara 1987.
    Soner, L. : Sulh, Kabul ve Feragata Dair Bazı Sorunlar (ABD.,
    1977/3, s.439-448).
    Şenocak, Z. : Yargıtay'ın Verdiği Bir Karar Dolayısıyla (AÜHFD., 1996/1-4, s.449-451).
    Tandoğan, H. : Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C.II, Ankara 1987.
    Tanju, F. : Hukukumuzda Noterlik, 1983.
    Tanrıver, S. : Genel Vekâlçt (Temsil)-Özel Vekâlet (Temsil) Ayırımı (GÜHFD., 199S/IM, 2, Prof.Dr.İhsan Tarakçıoğlu'na Armağan, Ankara 1999, s.45-50).
    Tanrıver, S. : Konkordato Komiseri, Ankara 1993 (Tanrıver-Konkordato Komiseri).
    Tanrıver, S. : Türk Medenî Yargılama Hukukunda İkrarın
    Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu (TBBD., 1993/2, s.212-243) (Tanrıver-İkrar).
    Tanrıver, S. : İlamlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Ankara 1996 (Tanrıver- İlamlı İcra).



    16 Tekinalp, Ü.



    BİBLİYOGRAFYA
    Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar Temsil ve Vçkâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.35-48).
    Tekinay, S/Akman, SVBurcuoğlu, H./
    Altop, A.
    v.Tuhr, A./ Peter, H.
    Tunçomağ, K.
    Tunçomağ, K.
    Ulukapı, ÖJ Atalı, M.
    Üstün dağ, S. Vural, P.
    Vural, P.
    Walder, H.U. Yavuz, C.



    Tekînay Borçlar Hukuku Genel HükümlerJ.B., İstanbul 1993.
    Allgemeiner Teil des schweizerischen Obligationen-rechts, Erster Band, 3.Aufl., Zürich 1979.
    Tartışmalar (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.370-371).
    Türk Borçlar Hukuku, C.I, Genel Hükümler, 6.B., İstanbul 1976 (Tunçomağ-Borçlar).
    Noterlik Hukuku Konya 1994.
    Medenî Yargılama Hukuku, C.I-II, 6 B., İstanbul 1997.
    İcra ve İflâs Kanunu ve Noterlik Kanunu Açısından Noter Senetleri (İcra-İflas Kanunu Uygulamasında Güncel Sorunlar Sempozyumu, İstanbul 1977, s.97-112).
    Noterler Yönünden Temsil ve Vekâlet (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.163-201). (Vural-Temsil).
    Prozesserledigung ohne Anspruchsprüfung nach zürcherischem Recht, Zürich 1960.
    Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5.B., İstanbul 1997.
    BİBLİYOGRAFYA
    17
    Yıldız, Ş.
    Yılmaz. E
    Yılmaz, E*
    Yılmaz, E,
    Zaech, R.
    Zevkliler, A./ Aydoğdu, M./ Petek, H.



    Doğrudan Doğruya İradi Temsilde Özel Temsil Yetkisini Gerektiren Haller (İBD., 1991/1-2-3, s. 18-
    45)..
    Hukuk Sözlüğü., SJs., Ankara 1996.
    Medenî Yargılama. Hukukunda Yemin, Ankara
    1989.
    Medenî Yargılama Hukukunda Lsîah, Ankara Î989. (Yılmaz-Islah).
    "Genel Vckâletname-Özel Vekâletname" Ayırımı (TNBHD., 1995/86, s. 12- 18) (Yılmaz-Vekaletna-me).
    Noterlik İşlemlerinin Hukuk Davalanndaki ve İcra-İflâs Takiplerindeki Önemi (Noterlik Hukuku Sempozyumu MI, Ankara 1997, s.40-62) (Yılmaz-Noterlik İşlemleri).
    Berner Kommentar, Band V/I/2-2, Bern 1990.
    Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 6.B., Ankara 1998.



    KISALTMALAR CETVELİ
    Ankara Barosu Dergisi.
    Adalet Dergisi.
    Artikel (madde).
    Aşağı.
    Auflage (Bası).
    Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
    Avukatlık Kanunu.
    Bası.
    Entscheidungen des schweizerischen Bundesgerichts, amtliche Sammlung (İsviçre Federal Mahkemesi Kararlan Dergisi).
    Türk Borçlar Kanunu
    Bakınız.
    Cilt.
    cümle.
    dipnot.
    Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
    Yargıtay Hukuk Dairesi.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu.
    Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu.
    İstanbul Barosu Dergisi.
    İçtihadı Birleştirme Karan.
    Kadastro Kanunu.
    karşılaştırınız.
    madde.
    Türk Medenî Kanunu.
    KISALTMALAR CETVELİ
    Noterlik Kanunu.
    Noterlik Kanunu Yönetmeliği.
    Numara.
    Nummcr (Numara).
    Resmî Gazete.
    Resmî Kararlar Dergisi.
    sayfa.
    sayı.
    sayılı Kanun.
    Türkiye Barolar Birliği Dergisi.
    Türkiye Cumhuriyeti.
    Yargıtay Ticaret Dairesi.
    Türk Ticaret Kanunu.
    Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi.
    Yargıtay Kararları Dergisi.
    yukarı



    1 Vural, P.Noterler Yönünden Temsil ve Vekâlet, (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s.163-201), s.164; Müderrisoğlu.F.: Avukatlıkta Vekâlet ve Ücret Sözleşmesi, Ankara 1974, s. 15; von Tuhr, A./Peter, H.: Allgemeiner Teil des schvveizerischen Obligationenrechts, Erster Band, 3.Aufl.,Zürich 1979, s.354.
    2 Yılmaz,E.: Hukuk Sözlüğü, 5.B, Ankara 1996, s.860; Yılmaz, E.:"Genel
    Vekâletname-Özel Vekâletname" Ayrımı (TNBHD., 1995/86,s.l2-18), s.14.
    3 Tekinay,S./Akman,S./BurcuoğIu,H./AItop,A.:Tekinay Borçlar
    Hukuku Genel HükümlerJ.B, İstanbul 1993, s. 176; Oğuzman, M.K./Öz,
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1995, s. 157 dn.569; Kuru.B.:
    Hukuk Muhakemeleri Usulü El Kitabı, istanbul 1995,s.278,279; Kuru,B./
    Arslan,R./YıImaz,E.: Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, H.B.,Ankara
    1999, s.238,239; Yı!maz-Vekâletname,s.l2; Tanju,F.: Hukukumuzda
    Noterlik, 1983,s.267; Kırca, l.:Ticarî Mümessillik, Ankara 1996, s.44, 45.
    Oğuzman/Öz s. 157 dn.569; KünzIe,H.R: Der direkte Anwendungsbereich
    des Stellvertretungsrechts, Bern und Stuttgart 1986, s. 16; Reisoğlu, S.:
    Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9.B.,İstanbul 1993, s.115.
    Esener,T.: Mukayeseli Hukuk ve Hususiyle Türk-lsviçre Borçlar Hukuku Bakımından Salâhiyete Müstenit Temsil, Ankara 1961, s.62. Esener,T.: Borçlar Hukuku I, Akitlerin Kuruluşu ve Geçerliliği, Ankara 1969, s.247; Eren,F.:Borçlar Hpkuku, Genel Hükümler, C.I, 4.B., Ankara 1991, s.529.
    Cauch,P./Schluep.W,R.: Schweizerisches Obligationenrecht, Allgemeiner Teil, 6.Auflage, Zürich 1995,s.260; von Tuhr/Peter: s.354; Honsell,H.: Schweizerisches Obligationenrecht Besonderer Teil, 3.neue Auflage, Bern 1995, s.273;BGE 78 III 372; Eren s.529; Esener-Temsil,s. 176; Feyzioğlu, N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, İstanbul 1976,s.386; Kuru s.279; Müderrisoğlu s. 14; Tunçomağ, K.: Türk Borçlar Hukuku, C.I, Genel Hükümler, 6.B., İstanbul 1976, s.410; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/ Altop s.174,175; Kırca s.45-46; Reisoğlu s.115; Zevkliler, A./Aydoğdu, M./Petek,H.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 6.B., Ankara 1998, s.360.; Giesen, D.: BGB Allgemeiner Teil: Rechtsgeschaeftslehre, Berlin New York ,1991, s.235; Larenz, K.: Allgemeiner Teil des deutschen bürgerlichen Rechts, 6.Aufl.,München, 1983, s.605; Keller, M./Schöbi, C: Das schweizerische Schuldrecht, Band I, Allgemeine Lehren des Vertragsrechts, 3.Aufl., Basel und Frankfurt am Main 1988, s.79, 80; Koller, A.: Schvveizerisches Obligationenrecht Allgemeiner Teil, Grundriss des allgemeinen Schuldrechts ohne Deliktsrecht, Band I, Bern 1996, s.321, 324; Fellmann, W.: Schweizerisches Zivilgesetzbuch, Das Obligationenrecht, Band VI, 2.Abteilung, 4.Teilband, Der einfache Auftrag Art. 394-406 OR, Bern 1992, s.86, 277.; "...Davaya vekâlet, temsil yetkisi verilmesidir ve tek taraflı bir hukuki işlemdir ve vekâlet verenin tek taraflı bir irade beyanı ile olur. Davaya vekâlet verilmesi yalnız başına bir sözleşme değildir. Vekâletname vekilin müvekkilini temsil etmeye yetkili olduğunu gösterir."
    (2.HD.,20.01.1998, 97-13242/98-533, yayımlanmamıştır).







    8 Gauch/Schluep s.260; ;v.Tuhr/Peter s.355; BGE 100 II 119; Feyzioğlu s.386; Eren s.522; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/AItop s.172; Oğuzman/ Öz s.159; Esener-Temsil, s.26; Müderrisoğlu s.14; Bucher, E.: Schweizerisches Obligationenrecht Allgemeiner Teil ohne Deliktsrecht, 2.Aufl., Zürich 1988 s.601, dn.17; Giesen s.235, 237; Zaech, R.: Berner Kommentar, Band. V/ 1/ 2-2, Bern 1990, Art. 33 Nr. 28; Kırca 85; Vural-Temsil, s.164.; Tunçomağ-Borçlar, s.410-411; Keller/Schöbi s.79; KoIIer s.324; v.Tuhr/Peter s.355; Fellmann s.285. Oğuzman/Öz s. 160.; Koziol, HAVelser, R.:Grundriss des bürgerlichen Rechts, Band I, Allgemeiner Teil und Schuldrecht, 9.Aufl., Wien 1992, s. 168; Bucher s.601.
    10 Esener-Temsil, s.61; Eren s.529.
    11 Esener-Borçlar, s.247; Eren s.529; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/
    Altop s.174-175; Bucher s.615; Reisoğlu s.114-115.
    Esener-Borçlar, s.249; Eren s.529; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/
    Altop s.174-176; Esener-Temsil, s.68; Feyzioğlu s.388; Oğuzman/Öz
    s.158; Künzle s.51; Gauch/Schluep s.261; Bucher s.616; Giesen s.238;
    Reisoğlu s.115; Kırca s.45-46; Tunçomağ-Borçlar, s.411; Koller s.321.
    13 Eren s.529; Esener-Temsil,s.68; Feyzioğlu, s.392; Oğuzman/Öz sl58; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/AItop s.176; Giesen s.238.
    Künzle s.51; Gauch/Schluep s.261. Esener-Temsil,s.58; Oğuzman/Öz sl58; Eren s.529; Honsell s.273; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop s.176; Feyzioğlu s.388; Aral.F.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 2.B., Ankara 1999,s.411; Tunçomağ-Borçlar, s.411; Keller/Schöbi s.80.
    Esener-Temsil,s.63; Esener-Borçlar,s.248; Eren s.529; Yavuz,C.rTürk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5.B.,İstanbul 1997,s.569; Tunçomağ-Borçlar s.411.
    Oğuzman/Öz s.158; Esener-Temsil,s.63; Esener-Borçlar,s.248; Eren s.529; Feyzioğlu, s.392; Müderrisoğlu s.15; Yavuz,s.569; Tandoğan, H.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkilerindi, Ankara 1987, s.357; Gauch/ Schluep s.261; v.Tuhr/Peter s.359; Kırca s.44; Tunçomağ-Borçlar s.411; "...Şuna işaret etmek gerekir ki, davaya vekâlet ile Borçlar Kanunu'ndaki vekâlet sözleşmesi (BK.m.386) aynı şeyler değildir. Zira vekil ile müvekkil (iş sahibi) ilişkisi, vekâlet sözleşmesi olabileceği gibi başka bir ilişki (hizmet akdi) de olabilir. Keza vekâletname ile vekâlet sözleşmesi de aynı şeyler değildir..." (2.HD.,20.01.1998, 97-13242/98-533, yayımlanmamıştır). 17 Eren s.528.
    18
    Künzle s.50; Yavuz s.568; Esener-Temsil,s.62-63; Eren s.529; Feyzioğlu s.392; Keller/Schöbi s.80; Fellmann s.86, 277. Esener-Borçlar,s.247-248; -Müderrisoğlu s. 15; Reisoğlu s. 115. Oğuzman/Öz Sİ58-159; Esener-Temsil,s.68; Feyzioğlu, s.388.



    Esener-Temsil,s.68. Esener-Temsil,s.68.
    KozioIAVelser s.167; Honsell s.273; Fellmann s.86; Zevkliler/ Aydoğdu/ Petek s.360; Esener-Borçlar,s.247; Esener-Temsil,s.61; Aral s.411.
    Esener-Temsil,s.70-71; Eren s.510-511; Feyzioğlu, s.382-383; Tandoğan s.356; Keller/Schöbi s.69; Fellmann s.277. Keller/Schöbi s.69 Bucher s.600; Feyzioğlu s.383; Esener-Temsil, s.71. Temsil yetkisi ya da vekâlet, işgörme yetkisinin bir parçasıdır; ona nazaran kapsam itibariyle daha dar bir kavramdır ve ancak işgörenin, iş sahibi adına bir hukukî işlem yapma yetkisini haiz olduğu hallerde varlık kazanır (Esener-Temsil, s.60).
    Tandoğan s.356; Aral s.410; Yavuz s.567; Honsell s.266. Oğuzman/Öz s.157 dn.569; Yılmaz-Vekâletname, s.12; Kuru s.279; Kuru/Arslan/Yılmaz s.238,239. Bkz.yuk.s.26-27.



    Esener-Temsil,s.70-71; Eren s.510-511; Oğuzman/Öz sl57; Yavuz s.570; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s.169; Demirkır, S.: Vekâletnameler (TNBHD., 1995/86, s.69-77), s.70; Tandoğan s.359. "Ölüme bağlı tasarruflar, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olup, doğrudan doğruya kullanılması zorunludur. Bu konuda temsil hükümleri işlemez... Vekil, küçük adına ölüme bağlı tasarruflarda bulunamayacağından..." (2.HD., 04.05.1978, 3444/3580, YKD., 1979/6, s.779).
    Oğuzman/Öz s.153-154; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s.169. Bucher s.599; Esener-Temsil, s.72; Eren s.511; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop s. 170. ".... Haksız eylemlerde temsil olmaz. Çünkü, ana ilke olarak, bir haksız eylem işleyen kimse, bunun hukukî sonuçlarına bizzat
    katlanmak zorundadır Mevzuu hukuka aykırı olan bir sözleşmenin
    yapılması hususunda geçerli bir surette temsil yetkisi verilemez; verilirse bu yetki mutlak surette bâtıl sayılır"(4.HD., 13.04.1978, 1977-1845/1978-4946, YKD.,1981/l,s.28-29).
    31 Esener-Temsil s.12; Eren s.513; Feyzioğlu s.378-379; Keller/Schöbi
    s.64.
    32
    Esener-Temsil,s.13; Eren s.516; Feyzioğlu s.379; Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/Altop s. 167; Keller/Schöbi s.63.
    33 Tandoğan s.358.
    34 Müderrisoğlu s.14; Feyzioğlu s. 380; Eren s.516; Tandoğan s.395;
    Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s. 168.



    Eren s.532.
    Eren s.532.
    Esener-Temsil, s.74; Esener-Borçlar, s.250; Feyzioğlu s.414; Gauch/
    Schluep s.274; Koziol/Welser s.175.; v.Tuhr/Peter s.375.
    v.Tuhr/Peter s.375; Gauch/Schluep s.274; Esener-Borçlar, s.250;
    Esener-Temsil, s.74-75; Eren s.532; Feyzioğlu s.414.
    Eren, s.532.
    Esener-Temsil, s.73; Eren s.532; Feyzioğlu s.414; Gauch/Schluep
    s.274; v.Tuhr/Peter s.375.
    Eren, s.532; Esener-Temsil, s.73; KoIIer s.322; v.Tuhr/Peter s.375.
    Esener-Temsil, s.75; Eren s.532; Demirci,R.: Noterlik Açısından
    Vekâletname (TNBHD., 1984/44, s.22-40), s.38.
    Esener-Temsil, s.75; Reisoğlu s. 119; v.Tuhr/Peter s.375.
    Başlangıçta davayı yalnız bir avukata vermiş olan müvekkilin, o davada başka
    bir avukata da vekâlet verebilmesi için, vekili olan birinci avukatın yazılı
    muvafakatini alması gerekir. Birinci avukat, ikinci avukatın atandığını
    öğrenmesinden itibaren uygun bir süre içerisinde buna muvafakati olmadığını
    müvekkile bildirebilir; bunu yapmaz; bilâkis ikinci avukatla birlikte işi (davayı)
    takibe devam ederse, ikinci avukatın atanmasına zımnen muvafakat etmiş
    sayılır. (Av.K.m.172; ayrıca bkz. Kuru s.959.)
    v.Tuhr/Peter s.375; Esener-Temsil, s.75.
    Feyzioğlu, s.411; Esener-Temsil, s.77; Oğuzman/Öz s. 163;: Eren s.530-531; Yılmaz-Vekâletname, s. 14; Yıldız,Ş.: Doğrudan Doğruya İradi Temsilde Özel Temsil Yetkisini Gerektiren Haller, (İBD., 1991/1-2-3, 18-45),s.22; Koziol/WeIser s.173; Reisoğlu s.117; Tunçomağ-Borçlar, s.414; Keller/Schöbi s.84; v.Tuhr/Peter s.361; Tanrıver,S.: Genel Vekâlet-Özel Vekâlet aynmı (GÜHFD., 1998/11-1, 2, Prof. Dr. İhsan Tarakçı-oğlu'na Armağan, Ankara 1999, s.45-50). Yıldız s.22-23; v.Tuhr/Peter s.361. dn.38.



    Yılmaz-Vekâletname, s. 14.



    4 Gürdoğan,B.: Davaya Vekâlette»Özel Mezuniyeti Gerektiren Haller, (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, 147-161), s.149; Kuru s.279; Kuru/Arslan/Yılmaz s.239; Yılmaz-Vekâletname, s. 16; Aday, N.: Avukatlık Hukukunun Genel Esasları, istanbul 1994 s. 112; Yıldız s.40.
    Hukukumuzda, ilke olarak, vekil aracılığıyla davayı takip zorunluluğu yoktur (HUMK.m.59,1). Ancak, vekil aracılığıyla dava takip edilmek isteniyorsa, ilke olarak, bir avukata vekâletname vermek gerekir. Çünkü, dava takip tekeli kural olarak avukatlara aittir (Av.K.m.35,I). Kadastro işleri ile sınırlı olmak ve menfaatleri birbiriyle çelişmemek kaydıyla, kan ve koca birbirlerine vekâlet verebilirler (Kad.K.m.31,1).
    51 Kuru s.279; Gürdoğan s. 149; Kuru/Arslan/Yılmaz s.239; Yılmaz-Vekâletname, s. 16; Yılmaz,E.: Noterlik işlemlerinin Hukuk Davalanndaki ve Icra-Iflâs Takiplerindeki Önemi (Noterlik Hukuku Sempozyumu, I-II, Ankara 1997, s.40-62), s.44. Vekâletin kanuni kapsamı her iki vekâlet türünde de aynıdır (Gürdoğan s.150; Yılmaz-Noter işlemleri, s.44) Davaya vekâlet, özel yetki verilmesini gerektiren işlemler (HUMK.m.63) ayrık olmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar, davanın takibi için maddî hukuk işlemleri (akdin feshi, takas, dönme gibi) dahil her türlü hukukî işlemleri (Gürdoğan, s. 150) yapma, hükmü icraya koyma, yargılama giderlerini tahsil etme ve bundan dolayı makbuz verme ve kendisine karşı da söz konusu işlemlerin yapılabilmesi yetkilerini verir (HUMK.m.62).
    52 53 54 55 56 57 58 59
    2.HD., 7.6.1971, 377/3698 (Dalamanlı.L/ Kazancı.F/ Kazancı.M.:
    İlmi ve Kazaî İçtihatlarla Açıklamalı Borçlar Kanunu, C.IV, istanbul 1990,
    s.70.
    Kuru s.287.
    Bkz. aşa. s. 47 vd.
    Vural-Temsil s.197; Yılmaz-Vekâletname s. 14,16; Yılmaz-Noter işlemleri,
    s.45; Tanju s.267.
    Yılmaz-Vekâletname, s. 14; Tanju s.265.
    Yılmaz-Noter işlemleri, s.45; Yılmaz-Vekâletname, s. 16; Tanju s.265.
    ayrıca bunun içerisine ne gibi özel yetkilerin dercedilmesini istediğini.
    Vural, s.196; Yılmaz-Vekâletname, s.17.
    Vural-Temsil, s. 196.
    Vural-Temsil, s. 196; Yılmaz-Vekâletname, s. 17.
    Vural-Temsil, s. 196.
    Yılmaz-Vekâletname, s. 17; Vural-Temsil, s. 197.Özel vekâletnamelerde,
    beher imza için alınacak noter harcı 620.000.-TL; genel vekâletnamelerde beher
    imza için alınacak olan noter harcı 920.000.-TL/dır [Harçlar Kanunu (2) sayılı
    Tarife].
    Yılmaz-Vekâletname, s. 18; Giesen s.234.
    Demirkır s. 76; Demirci s.36; Vural-Temsil, s.196; Yılmaz-Vekâletna-me, s.18; Keller/Schöbi s.84. Yılmaz-Vekâletname, s. 18.
    Esener-Temsil s.76; Oğuzman/Öz s.165,160; Feyzioğlu s.413; Demirci s.40; Demirkır s.75,77; Bucher, s.605; Medicus, D.: Allgemeiner Teil des BGB., 5.AufL, Heidelberg, 1992, s.350; Tunçomağ-Borçlar, s.414; Keller/Schöbi s.84; Fellmann s.284. Zevkliler/Aydoğdu/Petek s.360. Yavuz s.566; Tandoğan s.356.
    Esener-Temsil, s.76; Feyzioğlu s.413; Larenz s.605; Medicus s.350;
    v.Tuhr/Peter s.360.
    Esener-Temsil, s.76; Eren s.530 v.Tuhr/Peter s.360-361.
    Sözü edilen karar için, bkz.Kuntman, O. üzenlemesinden İtibaren On Yıl
    Geçince Vekâletname Hükümsüz Hale Gelir mi? (İBD.,1989/4-5-6, s. 185-189).
    Oğuzman/Öz s. 160.
    Hatemi, H.:Tartışmalar (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum
    14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977), s.370.; Tunçomağ, K.: Tartışmalar
    (Temsil ve Vekâlete ilişkin Sorunlar, Sempozyum 14-16 Haziran 1976,
    istanbul 1977)s.370-371.
    Hatemi s.370; Tunçomağ-Tartışmalar, s. 370-371; Kuntman s. 187-189.
    Gauch/Schluep s.277; Eren s.533 Feyzioğlu s.421.
    Oğuzman/Öz s. 168; Larenz s.603; Ayrıca, bkz.aşa.s. 61.
    Feyzioğlu s.421; v.Tuhr/Peter s.373.
    Oğuzman/Öz s. 168; Eren s.533; Feyzioğlu s.422; v.Tuhr/Peter s.373. Vekâlet akdi ile ilgili bu kuralın sözü edilen sözleşmeye dayalı olarak verilmemiş bulunan temsil yetkileri bakımından da uygulanacağı hakkında Bkz.:Oğuzman/Öz s. 168 dn.615. Avukatların, alt vekâlet ilişkisi kurmaları,
    (Av.K.m.171,11; bkz.aşa.s.62).
    Esener-Temsil, s.91; Feyzioğlu s.422; v.Tuhr/Peter s.374.
    Larenz s.604.
    Eren s.533; Bucher s.635.
    Eren s 533.
    Koziol/WeIser s.175; Larenz s.603-604.
    Esener-Temsil s. 176 Gürsoy, K.T.: Vekâlet Akdinin Ölüm Nedeniyle Sona Ermesi ve Sonuçları (Temsil ve Vekâlete ilişkin Sorunlar, Sempozyum 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s. 1-34), s.22; Serozan, R.: Sağlararası İşlem Yoluyla Ölüme Bağlı Kazandırma, İstanbul 1979, s. 162; Eren s.540; Oğuzrnan/Öz s.165; Feyzioğlu s.424; Demirci s.36; Tandoğan s.650; Tunçomağ-Borçlar s.418; v.Tuhr/Peter s.369. Bunu, ölüm öncesinde belirli işleri ve işlemleri gerçekleştirmekle görevlendirmiş olan vekilin, bu görevinin ölüm sonrasında da sürmesine ilişkin hal ile karıştırmamak gerekir. Yine, bu hal de ölüm sonrası yetkilendirme içinde yer alır. Borçlar Kanunu'nun 397 nci maddesinde sözü edilen ölümle son bulmayacak vekâletten asıl anlaşılması gereken budur (Serozan s. 168). Serozan s.168; v.Tuhr/Peter s.369.
    Serozan s.162; Gürsoy s.21; Feyzioğlu s.424; Tandoğan s.650;
    Demirci s.36; Tunçomağ-Borçlar, s.418.
    Gürsoy s.21; Feyzioğlu s.424; Esener-Temsil s.180; Kırca s.188 dn 23.
    v.Tuhr/Peter s.370; Fellmann s.291-292; ayrıca bkz.dn. 93 de anılan
    Yargıtay kararlan.
    Serozan s.169.
    07.12.1940 günlü ve 1938-20/1940-87 sayılı içt.bir.kar.(Yargıtay İçtihadı
    Birleştirme Kararları, Hukuk Bölümü, C.I, Ankara 1978, s.542-561);
    "...Özellikle, miras bırakan, noterden vermiş olduğu 12.11.1984 tarihli re'sen
    gayrimenkul satış vaadini havi hususi vekâletnamede satışa konu taşınmazın
    satış parasını peşin aldığını ve vekâletnamenin ölümden sonra da geçerli



    olacağını belirtmiş olmasına göre, vekâletnamenin ölümden sonra da bu konuda hükmünü icra edeceğinin kabulü gerekir..." (HGK., 18.04.1986, 1985-1/66/1986-441, Özkaya, E.: Vekâlet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanıl-ması, Ankara 1997, s.721); "...Dava açılmadan evvel ölmüş bulunan kiracı aleyhine dava açılamayacağından davanın reddi yerindedir. Ancak, ölen şahsın vekili olarak davaya gelen Av.İhsan Koksal 14.09.1979 tarihli vekâletnamesinde ölümden sonra vekâletin devam edeceğine dair bir sarahat olmadığından vekilin vekâleti ölümle son bulmuştur. Yargılamaya iştirak eden vekil, mirasçıların vekili bulunmamaktadır. Vekâleti son bulmuş olan vekilin yargılamada bulunması nedeniyle vekâlet ücretinin taraflar lehine hükmedileceği nazara alınarak ölen kimse lehine ücreti vekâlet takdir olunması yerinde değildir..." (6.HD.,01.10.1980, 8385/4046, Özkaya s.731).
    " .... Satış vaadi sözleşmesi usulüne göre satıcı ve alıcının beyanlarını kapsamakla beraber satıcının akit gereğini yerine getirecek vekilinin yetkilerine de yer vermekte ve hatta satıcının ölümünden sonra da muteber olmak ve azledilmemek kayıtlarını ihtiva etmektedir.Bu nitelikte olan bir vekâletname , BK. m.397 f.I in " hilafı sözleşmeden veya işin niteliğinden anlaşılmadıkça , vekâlet gerek vekilin gerek müvekkilin ölümü ile veya ehliyetinin zevali veya iflâsı ile son bulur" hükmüne ve bu konuyu öngören İçtihadı Birleştirme Kararına uygundur ( HGK., 20.12.1952 , 19/89, Tandoğan s.649-650 dn.187); " BK. m.397 gereğince müvekkilin ölüm veya herhangi bir surette ehliyetinin zevali halinde dahi , devam etmek üzere tanzim edilmiş vekâletname, müvekkilin vefatından sonra dahi mirasçılarına ihbar ve tebliğ edilmesine luzüm olmaksızın hüküm ifade eder. Temlike vekâlet, tescile vekâleti de tazammun eder (2.HD .,23.3.1973, 963/1829, ABD ., 1973, s.559 ; RKD.,1973 /9-11, s. 331-332). Taşınmazı geçerli bir şekilde üçüncü kişiye satıp teslim eden , satış bedelini alan ve satış tarihinden itibaren tarh ve tahakkuk eden vergilerin alıcıya aidiyetini bir sözleşme hükmü ile kararlaştıran ve özellikle de satışa müteferri işlemleri ve bu arada tapu memuru huzurunda ferağ işlemini yapmak üzere verilen vekâlet işin niteliği gereği müvekkilin ölümünden sonrada devam eder." (HGK., 25.9.1981, 1980-7-2406/1981 -641, YKD., 1982/1, s.9-13).
    95 96 97 98 99
    Esener-TemsiK s.181; Serozan s. 169; Feyzioğlu s.425; Tekinay/ Akman/Burcuoğiu/Aitop s.194; Eren s.540; Gürsoy s.21; Fellmann s.291.
    Serozan s.169.
    Serozan s.169; Gürsoy s.22; Esener -Temsil, s.180; Buna karşılık, doktrinde, özellikle üçüncü kişiye karşılıksız kazandırmada bulunmak amacıyla ölümden sonrasına etkili vekâlet verilmesinin , Borçlar Kanunu'nun 240 inci maddesinin ikinci fıkrası yani tenfizi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlamaları , ölüme bağlı tasarruf hükümlerine tâbi tutan kural uyarınca , ölüme bağlı tasarruf sayılacağı, vasiyetname şeklinde gerçekleştirilmesi gerektiği ve vekâlet verenin ölümünden sonra mirasçıları tarafından vekâletin geri alınamayacağı yani post mortem vekilin vasiyeti lenfiz memuru konumunda bulunduğu yönündedir (Oğuzman, K.: Tartışmalar , Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976 , İstanbul 1977 , s.286 .Halemi, H.: Tartışmalar , Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976 , İstanbul 1977, s.286; Eren s.540; v.Tuhr/Peter s.370). Gürsoy s.22; ayrıca, krş.dn. 97'de anılan yazarlar.
    Vasiyeti tenfiz memuru , mümessilin iradesi hilâfına mirasçılar tarafından azledilemez ve ölenin arzusunu , mirasçıların arzusuna aykırı olsa dahi, yerine getirmekle yükümlüdür ve hatta o durumun gereklerine göre mirasçılar aleyhine dava dahi açabilir.Bundan başka , vasiyeti tenfiz memurunun görevleri, vasiyetname ve kanunla belirlendiği halde , post mortem vekile hiç bir yükümlülük yüklenmemiştir.Yine, vasiyeti tenfiz memuru bir denetime tabi olduğu halde; post mortem vekil açısından böyle bir denetim sözkonusu değildir ( Bkz.bu konuda ayrıntılı bilgi için: Esener-Temsil , s.180-181).
    1 Tandoğan s.397-398.
    2 Müderrisoğlu s.48-49; Gürdoğan s. 150-151; Kuru s.287; Özkaya s.290;
    Şenocak, Z.: Yargıtay'ın Verdiği Bir Karar Dolayısıyla (AÜHFD.,1996/1-4,
    Şenocak s.451.
    4 Tandoğan s.398-399; Özkaya s.290; Yavuz s.586.
    5 Bkz.yuk.s.34.
    6 Bkz.yuk.s.33.
    7 Gürdogan s.160-161; Kuru s.290; Yıldız s.43; Aday s.126-127. "...Evlât
    edinme işlemi şahsa bağlı haklardandır. Vekilin bu konuda dava açabilmesi için
    özel yetkiye sahip olması gerekmektedir. Avukat Kezban'ın genel
    vekâletnameyle Fatma adına bu davayı açmasına imkân bulunmamaktadır.
    Mahkemece, davacı vekilinden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 67 nci
    maddesi uyarınca özel yetkili vekâletname istenilmesi, bunun ibrazı halinde
    davanın esasına girip incelenmesi, ibraz edilmemesi halinde, aynı madde uyarınca işlem yapılması gerekir. Bu yönün üzerinde durulmaması usul ve yasaya aykırıdır..." (2.HD.,19.06.1998, 6444/7815, yayımlanmamıştır); "...Evlât edinme münhasıran şahsa bağlı haklardan olup müteveffa Fatma tarafından verilen vekâletnamede vekil Cemil'in bu hususta kendisini temsile yetkili olduğu açıklanmamışken, vekili mumaileyhin vaki müracaatına binaen evlât edinmeye izin verilmesi yolsuz ve itirazlar bu bakımdan varit olduğundan kararın bozulmasına..." (2.HD., 23.01.1946, 45/451, yayımlanmamıştır). Fellmann s.302.
    y Tandoğan s.399; Yavuz s.587; Yıldız s.32.
    10 Fellmann s.306; Tandoğan s.399; Yavuz s.587; Yıldız s.32; Özkaya
    s.292.
    11 Fellmann s.307; Özkaya s.292.
    Kaldı ki; niteliği bakımından tapuda işlem yapılmasını gerektiren vekâletnamelerin, Noterlik Kanunu'nun 89 uncu maddesi uyarınca, Noter tarafından düzenleme biçiminde gerçekleştirilmiş olması şarttır (Bkz.aşa.s.67). Tandoğan s.401; Yıldız s.34. Ticarî mümessil bakımından bile, taşınmazların temliki için özel yetki aranmaktadır. (BK.m.450, II).
    14 Fellmann s.305-306; Tandoğan s.401; Yıldız s.37.
    15 Fellmann s.306; Tandoğan s.401; Yıldız s.37.
    Kırca s. 108. Kambiyo senedi ibaresinden, poliçe, bono ve çek anlaşılır (TK.m.582).
    Aynı durum, bağımlı tacir yardımcılarından olan ticarî vekil açısından da geçerlidir (BK.m.453, II). "...Bir vekilin, müvekkili adına kambiyo taahhüdünde bulunması, bu konuda özel bir yetkinin verilmiş olmasına bağlıdır. 26607 sayılı vekâletnamede böyle bir açıklık mevcut değildir. Bu durumda, borçlu attığı imzadan şahsen sorumludur...." (12.HD.,08.12.1998, 3300/15159, yayımlanmamıştır); "...Senedi veren Celal Demir ve Mevlüt Berk'e şirket tarafından verilen 18.08.1983 tarihli vekâletnamede BK/nun 388 nci maddesinde açıklandığı gibi müvekkili şirket adına kambiyo senedi tanzime yetkili bulunmadığı düşünülmeden, TTK.'nun 590 ncı maddesi nazara alınmadan itirazın reddolunması isabetsiz, temyiz itirazları yerinde görüldüğünden...." (12.HD., 14.11.1985, 4006/9595, yayımlanmamıştır); "... Çeki vekâleten düzenleyen Mehmet Benli'ye muteriz adına kambiyo senedi düzenlenmesi için yetki verildiğinin kanıtlanmamasına, mübrez vekâletnamede bu hususta yetki olmamasına ve tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarını dayandırdıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz sebeplerinin reddi ile.." (12.HD., 25.04.1985, 1984-14236/1985-3915, yayımlanmamıştır).
    Tandoğan s.402; Yıldız s.38; Tekinalp, Ü.: Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar (Temsil ve Vekâlete İlişkin Sorunlar, Sempozyum, 14-16 Haziran 1976, istanbul 1977, s.35-48) s.37. Tandoğan s.402; Yıldız s.38-39.
    Tanrıver-Konkordato Komiseri, s.7.
    Gürdoğan s.161; Yavuz s.586; Bilge/Önen s.243; Aday s.128. Keller/schöbi s.83; Koller s.322. v.Tuhr/Peter s.361 dn.39; Fellmann s.285.
    "Davalıların, davacıyla satış vaadi sözleşmesini yapan İbrahim Bostan'a Karadeniz Ereğlisi l.Noterliğince düzenlenen 27.04.1978 gün ve 15810 sayılı vekâletname verdiği anlaşılmakta olup, örnek ise dosyaya sunulmuştur. Vekilin, satış vaadi sözleşmesinin konusunu oluşturan taşınmazlardaki hak ve payların tümünü ya da bir bölümünü dilediğine veya dilediklerine dilediği bedel ve koşullar dairesinde satmaya yetkili olduğu vekâletnamede açıklık ve seçildikle yazılıdır. Nesnel hak olan mülkiyeti geçirmeye yetkili kılınan vekilin kişisel hak doğuran satış vaadi sözleşmesi yapabileceğinden herhangi bir duraksama söz konusu değildir. Yeğlik (evleviyet) kuralı, bu sonucu apaçık destekler..." (13.HD., 09.12.1981, 7521/8506, Özkaya s.343).
    24 25 26 27
    Tandoğan s.404; Aday s. 119.
    Gürdoğan s. 152; Özkaya s.291; Tandoğan s.404.
    Gürdoğan s. 152; Aday s. 119.
    Kuru s.287; Ansay, S.Ş.: Hukuk Yargılama Usulleri, 7.B., Ankara 1960,
    s.119.
    Felimann s. 304; Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.IV, 5.B.,
    İstanbul 1991, s.3998.
    Gürdoğan s.153; Aday s.121; Kuru s.287; Tandoğan s.404-405; Özkaya
    s.291 "Vekilin, müvekkili ile üçüncü kişi arasında gerçekleşen veya
    gerçekleşecek nitelikte uyuşmazlıkların çözümlenmesi konusunda hâkem
    sözleşmesi (tahkim sözleşmesi) yapabilmesi için, Usulün 62 nci maddesi ile Borçlar Kanunu'nun 388 inci maddesi hükmünce, vekâletnamesinde açık yetkinin tanınmış olması şarttır. Bu yetki tanınmayan bir genel vekâletname ile vekil kılınan kimse, Usulün 516 ncı maddesi hükmünce müvekkili adına tahkim sözleşmesi yapamaz. Yaptığı sözleşme hukukça geçersiz sayılır. Hâkimin bu yönü kamu düzenine ilişkin bulunması itibariyle re'sen araştırması gerekir. Davalı vekâletnamesinde kocasını temsilci seçerek bu konuda yetkili kılmamıştır. O halde vekil koca tarafından yapılan tarihsiz tahkim sözleşmesi geçersizdir..." (4.HD., 13.09.1965, 6614/4089, Özkaya s.357-358).
    30 Gürdoğan s.153; Aday s.121; Özkaya s.291.
    31 Gürdoğan s.153; Aday s.121 dn.405.
    Oğuzman/Oz s.410. İbra, sulhden tümüyle farklı bir kurumdur. Sulhte, taraflar arasında çözüme kavuşturulması gereken bir hukukî uyuşmazlık bulunduğu halde; ibrada, taraflar arasında herhangi bir hukukî uyuşmazlık bulunmamakta; bilâkis o borcun sona erdirilmesini sağlamak amacıyla yapılmaktadır. Yine, sulhte, taraflar karşılıklı olarak fedakârlıkta bulunmak suretiyle uyuşmazlığı sona erdirdilcleri halde; ibrada, alacaklı, borçlu ile yapacağı bir sözleşme ile onu herhangi bir fedakârlıkta bulunmasına gerek olmaksızın borcundan kurtarmaktadır [Tanrıver-llâmlı İcra, s.84; Berki, A.H.: Sulh ve İbra (AD., 1962/12, s.753-756) s.754].
    Rosenberg, L./Schwab, K.H./Gottwald, P.: Zivilprozessrecht, fünfzehnte neubearbeitete Auflage, München, 1993, s.798; Jauerning, O.: Zivilprozessrecht, 24. völlig neubearbeitete Auflage, München, 1993, s. 172; Arens, P.: Zivilprozessrecht, 4.überarbeitete Auflage, München, 1988, s. 164; Fasching, H.: Zivilprozessrecht, Lehr-und Handbuch, 2. Aufl., Wien 1990, s.668; Tanrıver-llâmlı icra, s.115; Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.IIl, 5.B.,lstanbul 1991, s.2555. Gürdoğan s. 154.
    Davacının, ilerde tekrar dava açma hakkını saklı tutarak şimdilik davasından vazgeçmesi, davanın geri alınması olarak adlandırılır (HUMK., m.185, I). Davadan feragatta, davacı dava konusu yaptığı haktan vazgeçtiği halde; davayı geri almada, davacı dava konusu yaptığı haktan (talep sonucundan) vazgeçmemekte; sadece davasını şimdilik geri alarak, onu ilerde açma hakkını saklı tutmaktadır. Bundan başka, davadan feragat, davalının rızasına bağlı olmadığı halde; davanın geri alınabilmesi için, davalının açık nzası şarttır (Tanrıver- Hâmli icra, s.115 dn.103; Kuru-Usul, III, s.2557-2558). Gürdoğan s. 154; Aday s. 122.
    Bkz.benzer tanımlar için: Rosenberg/Schwab/Gottwald s.791; Schilken, E.: Zivilprozessrecht, Köln-Berlin-Bonn-München 1995, s.333; Orfanides, G.: Die Berücksichtigung von Willensmaengeln im Zivilprozess, Köln-Berlin-Bonn-München 1982, s.45; Fasching s.661; Waîder? H.U.: Prozesserledigung ohne Anspruchsprüfung nach zürcherischem Recht, Zürich 1960, s. 162; Kuru s.606; Kuru- Usul III, 2621.
    " Gürdoğan s.154; Aday s. 122.
    Kuru s.288 dn.!6a. "...Depo kararının tebliğ edilmemesini kabul eden vekilin bu beyanı iflâs karan verilmesine intaç ettiğinden vekilin müvekkili adına iflâsı kabul etmesi özel yeikî bulunmasıyla mümkündür. İflâsı kabul, özel yetki bulunmadıkça vekilin vekâleti cümlesinden değildir... Borçlunun kendi iflâsını istemesi halinde, vekilin vekâletnamesinde özel yetki aranırken borçlu aleyhine açılan iflâs davasında borçluyu temsil eden vekilin iflâs davasını kabul etmesinde depo emri çıkartılmasından vazgeçmesinde iflâsın kamu düzeniyle ilgili ağır sonuçları, kısıtlamalar nazara alınarak vekâletnamesinde özel yetkisinin bulunması gerekir..." (12.HD., 13.02.1985, 1984-14166/1985-1215, Özkaya s.339).
    Hemen burada davayı kabul ile mahkeme içi ikrarın birbirinden farklı kavramlar olduğuna işaret edilmesinde yarar vardır. Bu farklılıklar, şu şekilde sıralanabilir:
    - İkrarın konusunu, sadece vakıalar oluşturduğu halde; davayı kabulün konusunu, davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu talep sonucu oluşturur (Rosenberg/Schwab/GottwaId s.791-792; Orfanides s.45; Sebilken s,334; Arens s. 164; Jauerning s. 173; Kuru s,606; Kuru-Usul III, s.2624).
    - İkrarın, davanın her iki tarafınca yapılması mümkün olduğu halde; davanın kabulü, ancak davalı tarafından yapılabilir [Sebilken s.334; Rosenberg/ Schwab/Gottwald s.792; Tanrıver, S,: Türk Medenî Yargılama Hukukunda ikrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu (TBBD., 1993/2 s.212-243} s.215; Kuru-Usul III, s.2624].
    - Yine, ikrarla dava sona ermez; sadece ikrar edilen vakıa, çekişmeli olmaktan çıkar; arak o vakıanın ispatına gerek kalmaz; oysa davayı kabulle birlikte, kabulün içeriğine göre, dava kısmen ya da tamamen sona erer (Tanrıver-lkrar, s.242; Tanrıver İlamlı İcra, s. 104; Kuru-Usul III, s.2624).
    Vekilin, müvekkili adına ikrarda bulunabilmesi için, ona bu konuda özel bir yetkinin verilmiş olmasının gerekip gerekmediği hususu doktrinde tartışmalıdır: Doktrinde bir görüş, ikrarın kabul ile olan benzerliğini gerekçe göstermek Küreliyle, vekilin, müvekkili adına ikrarda bulunabilmesini, ona bu konuda özel yetki verilmiş olmasına bağlı tutmaktadır (Belgesay, M.R.: Hukuki Muamelelerde Temsil, istanbul 1941, s.70).
    58
    Tandoğan s.405; Yıldız s.41.
    Yemin teklifinin kabulü ile yeminin edası birbirine karıştırılmamalıdır. Özel
    yetkisi bulunan vekil (avukat), yemin teklifini kabul edebileceği halde; yeminin
    asil (müvekkil) tarafından eda edilmesi gerekir.
    Berkin s.440; Postacıoğlu-Usul, s.322-323; Bilge/Önen s.242;
    Gürdoğan s. 158; Yılmaz, E.: Medenî Yargılama Hukukunda Yemin, Ankara
    1989, s.65; Esener-Temsil, s.78; Aday s.122-123; Üstündağ s.403.
    Bu konuda önceden verilmiş bir yetki varsa, yemin konusunun belirlilik
    kazanmasından sonra, bu yetkinin kullanımı için, izin verilmesi yeterlidir
    (Gürdoğan s.154-155; Aday s.122 dn.416).
    Gürdoğan s.155; Kuru s.288; Aday s.123. Burada, davaya genel vekâletteki ahzü kabz yetkisinin, vekili, müvekkilin davayla veya takiple ilişkisi bulunmayan alacaklarını tahsil veya bankadaki hesabından para çekmesi hususunda yetkili kılmayacağını da vurgulamak gerekir (Tandoğan s.406; Aday s.123). Yine, avukatın almış olduğu ilâmı icraya kayabilmesi için de, kendisine özel yetki verilmesine gerek yoktur (HUMK.m.62). Esener- Temsil s.78; Yavuz s. 587. Gürdoğan s. 155; Aday s.123.



    Alt vekil, kendisine vekâlet verenin değil; asıl iş sahibinin vekili konumundadır; yani böylelikle bir müteselsil vekâlet ilişkisi yaratılmış olur (Aday s. 125; ayrıca, bkz.yuk. s.42).
    Özkan-Sungurtekin, M.: Avukatlık Mesleği Avukatın Hak ve Yükümlülükleri, 2.B., İzmir 1999, s.328.
    51 Özkan-Sungurtekin s.328.
    52 04.02.1959 günlü ve 1957-14/1959-6 sayılı içt.bir.kar. (RG., 29.04.1959, sa.
    10194).
    Arslan, R.: Medenî Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Ankara
    1977, s.137; Gürdoğan s.157; Bilge/Önen s.243; Tandoğan s.406; Aday
    s.126; Kuru s.289; Özkaya s.294; Yavuz s.587; Postacıoğlu-Usul,
    s.325; Kuru-Usul IV, s.3640; Berkin s.438.
    Arslan s.137; Gürdoğan s.157.
    Yılmaz, E.: Medenî Yargılama Hukukunda Islah, Ankara 1982, s.27.
    Postacıoğlu-Usul, s.321.
    Bilge/Önen s.243; Yılmaz-Islah, s.228; Gürdoğan s.158; Ansay s.124; Kuru s.289; Aday s. 126; Tandoğan s.406; Özkaya s.294; Berkin s.440. Tanrıver, S*: Konkordato Komiseri, Ankara 1993, s.4; Postacıoğlu L: Konkordato, 2.B.,İstanbul 1965, s. 12.
    Kuru s.289-290: Gürdoğan s. 160; A dav S.Î27; Tandoğan s.406; Özkaya s.294-295; Bilge/Önen s.243; Tan rı ver -Konkordato Komiseri, s.30, 185,
    Bkz.yuk.s.24-25.
    Oğuzman /Öz s. 160.
    Eren s.525.v.Tuhr/Peter s.355; Gauch/Schîuep s.260 Feyzioğlu
    s.389; Oğuzman / Öz s.162 ; Tekinay /Akman/Burcuoğlu/Altop
    s.173; Kırca s.87; Bucher s.602; KoziolAVelser s.169; Tunçomağ-
    Borçlar, s.412; Keller/Schöbi, s.81; v.Tuhr/Peter s.355; Fellmann
    s.283, 288; Koller s.324.
    Esener-Temsil, s.35.
    Esener-Temsil, s.35.
    Fellmann s.283: Eren s.525; Kırca s.87. n Feltmann s.283; Gauch / Schluep s.260 ; v.Tuhr/ Peter s.355; Eren s,525; Oğuzman/Öz s.162; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop
    s.173; Bucher s.602; Glesen s.235; Medicus s.348; Tunçomağ-Borçlar, s.412; v.Tuhr/ Peter s.355; KoIIer s.324. " »Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün, özellikle, 21.1.1958 günlü 1294 sayılı genelgesinde aynen".... noter tarafından , iş yaptıracak (temsiledilecek) kimselerin hüviyet ve ehliyetinin ve hakiki arzularının etraflıca ve hiç bir nokta ihmal edilmeden öğrenilmesi ve vekâletnamenin iki şahit huzurunda noter tarafından tanzim edilmesi ve alâkalılar ile şahit ve varsa tercümanlarının öz ve soyadı i\c adreslerinin tespiti, tanzim ve tasdik günleri, hem rakam ve hemde yazı ile yazıldıktan sonra vekâletnamenin okunarak alâkalılar ile hazır olanlar tarafından imza edilmesi ve noterce tasdik olunması icap eder" denmektedir. Sözü edilen genelge uyarınca, tapuda vekâleten işlem yaptırılmak istenmesi halinde, tapu memuru noterce tasdikli vekâletname arayacak ; noterler ise , Noterlik Kanunu'nun 89 uncu maddesinin son derece açık metni uyarınca , düzenleme biçiminde gerçekleştirilmiş vekâletname vereceklerdir. (Oğuzman , K./Seiiçı, (hı Eşya Hukuku , İstanbul 1997, s.290).
    Sözü edilen Tüzük hükmü uyarınca, talep vekâleten yapılıyorsa, vekilden " Noterlik Kanunu na göre düzenlenmiş " ve talep konusu işleri yapmaya yetkili olduğunu içerir vekâletname istenecektir.Burada sözü edilen tk Noterlik Kanununa göre düzenlenmiş vekâletnameden ise, aynı Kanun'un 89 uncu maddesinde öngörülen zorunluluk çerçevesinde, noterlikçe düzenleme biçiminde gerçekleştirilmiş olan vekâletnamenin anlaşılması gerekir. Noterlik Kanunu'nun 89 uncu maddesinde öngörülen kural , tapu dairesince onaylama biçiminde gerçekleştirilmiş vekâletname ibrazını imkânsızlaştırmaktadır (Oğuzman/ Seliçi s;290).
    77 78 79 80 81
    Noterlikçe düzenleme biçiminde yapılan hukukî işlemler, sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil teşkil eder (NK.m.82, II; HUMK. m.295,1). Onay-lama biçiminde yapılan noterlik işlemlerinde belgelendirme, kapsam itibariyle sadece imza ve tarihle sınırlıdır.Bu gibi işlemlerde onaylanan imza ve tarih, sah-teliği ispat edilinceye kadar geçerlidir.( NK.m.82, III.).
    Yılmaz-Vekâletname, s. 17 Ulukapı , Ö./Atah, M.rNoterlik Hukuku , Konya 1994 , s. 114; Bilgin, t.: Noterlik Kanunu ve Tatbikatı, Ankara 1980 s.80; ayrıca, bkz.NK.m.89). Yılmaz-Vekâletname, s. 17. Demirci s.25.
    İlgiliden maksat, noterden belgelendirme işleminde bulunan kişi ( NK .m.72, II,); somut durumda vekâletname tanzimini isteyen kimsedir.
    70
    Vural -Temsil , s. 171; Ersöz, Ş.rNoterlik Kanunu'ndaki Şekil Şartlarına Uyulmazsa Ne Olur? (TNBHD., 1976 /9, s„82~84), s 84. Tanrıver-İlâmh İcra, s.120 dn.115; Vural, P.: İcra ve İflas Kanunu ve Noterlik Kanunu Açısından Noter Senetleri, (İcra - İflâs Kanunu Uygulamasında Güncel Sorunlar Sempozyumu, İstanbul 1977, s.97 -112) s. 101. "...Noterlik Kanunu'nun 73.maddesi, noterin işlem yapan kişinin kör olduğunu anlaması halinde, muameleyi iki tanık" huzurunda yapmak zorunda olduğunu öngörmüştür. Leipzig Başkonsolosluğu tarafından düzenlenen vekâletnamede vekâlet verenin ama olduğu belirtilmiştir, Vekâletnamenin yapılmasına tanıklar iştirak etmediğinden geçersizdir. Bu vekâlet esas alınarak dava açılmayacağı gibi vargılamaya da devam edilemez. Açıklanan yön üzerinde durulmaması İsabetsizdir" (2HD., 28.10.1997, 8926/11476, yayımlanmamıştır). "...Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektiriri sebeplere ve özellikle evlât edinenin ileri derecede sağır olduğu Şişli Etlal Hastanesi ile Adli Tıp raporuyla anlaşılmış olmasına, vekâleten yapılan sözleşmenin dayanağı vekâletin Noterlik Yasasının 73.maddesine uygun bulunmadığına, sağırlar için yapılacak vekâletin iki tanık huzurunda yapılmasına ilişkin hükmünün geçerlik koşulu olmasına ve evlât edinilen iîc evlât edinen arasında benimsenmiş bir evlâtlık ilişkisinin kurulduğu hakkında yeterli delil bulunmamasına, davalının mektuplarında evlâ; edinene anne yerine teyze sözcüğünü kullandığı gerçekleşmiş bulunmasına göre yerinde olmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına..." (2.HD., 17.09.1996, 6469/8702, yayımlanmamıştır).
    Ersöz s.84.
    Vural-Temsil, s. 170.
    Vural-Temsil, s. 170. Noterlik Ücret Tarifesi uyarınca, vekâletname metni,
    noterde yazılmışsa, yazı ücreti; dışarda yazılmışsa, ondan tutar iübariyle daha az
    bulunan karşılaştırma ücreti alınır.
    72
    Esener-Temsil, s. 192; Kırca s.184-185; Koller/Schöbi s.81; BGE 98, III, 309; v.Tuhr/Peter s.367, 368.
    Esener-Temsil, s.188-189; Eren s.537; Gauch/Schluep s.263 "Vekâletten azil hakkı mutlak olup, bunu takyid eden sözleşme muteber değildir. Bu itibarla, davacının vekiline verdiği vekâletnamede azil hakkını tahdit eden şart hüküm ifade etmez (2.HD.,26.05.1972, 3257/3370, İBD., 1972/9-10, s.947). v.Tuhr/Peter s.368; Eren s.532; Esener-Temsil, s. 193. Eren s.537; Kırca s.180; KoIIer s. 325; Fellmann s.294. Kendisine davaya vekâlet yetkisi tanınan avukatın haksız azli halinde ise avukatlık ücretinin tamamının, ona müvekkil tarafından ödenmesi gerekir. Ancak, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmişse, ona herhangi bir ücret ödenmesine gerek yoktur (Av.K.m.174, II). Haksız olarak azledilen avukatın talep edeceği ücret, taraflar arasında bir ücret sözleşmesinin bulunup bulunmamasına göre değişecektir. Haksız olarak azledilen avukata, ücret sözleşmesinde kararlaştırılan ücretin tamamının ödenmesi gerekir. Ancak, taraflar, ücret sözleşmesi yapmamışlarsa bu durumda, avukat asgarî ücret tarifesinde yazılı olan ücreti talep edebilecektir. Azilnamede, avukatın azil nedenlerinin gösterilmesi gerekir ve hiç bir neden göstermeden soyut bir temele dayalı olarak gerçekleştirilmiş bulunan azil, haklı bir azil olarak nitelendirilemez. İşaret edilen bu yasal düzenleme, kendisine davaya vekâlet yetkisi tanınan avukatın azlinin haklı nedenlere dayandırılması gereğine işaret etmek suretiyle, bir anlamda azil hakkının kullanımına bir sınırlama getirmektedir. "Vekâlet ilişkisi güvene dayanmaktadır. Müvekkilin güveninin sarsılmasını gerektiren
    82 Demirkır s.76; Özkaya s.667. Demirkır s.76; Özkaya s.666.
    KoIIer s.326; v.Tuhr/Peter s.366-367; Gauch/Schluep s.262; Zaech Art. 34 Nr.l; Giesen, s.240; Kırca s.187; Esener-Temsil, s.188; Feyzioğlu s.427; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop s.192; Eren s.538; Oğuzman/Öz s. 169.

    <p>İNSANDA YOKSA EDEP... NEYLESİN MEDRESE NEYLESİN MEKTEP... OKUSA ALİM OLSA MERKEP... BAK YİNE MERKEP YİNE MERKEP...</p>

    Mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenleyen Metin ÇELİK ().