Miras Sözleşmesi - İzmir Noter Odası

  • MİRAS SÖZLEŞMESİ BİÇİMİNDE YAPILAN ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLAR



    (İZMİR NOTER ODASI SEMPOZYUMU)



    Yrd. Doç. Dr. Hakan ALBAŞ
    DEÜ Hukuk Fakültesi / Öğretim Üyesi



    1. GENEL OLARAK MİRAS SÖZLEŞMELERİ



    I. GİRİŞ



    Değerli katılımcılar, Hocam Prof.Dr. Şeref Ertaş ile yaptığımız bölüşüm gereği bu gün size Miras sözleşmeleri hakkında sunumda bulunmaya çalışacağım.
    Öncelikle kısaca miras sözleşmelerinin miras hukuku sistemimizdeki yerini, işlevine kısaca değinmek isterim. Miras hukukumuzda kabul edilen sistem mirasçılık sistemi esas itibariyle yasal mirasçılık sistemidir.



    Ancak, yasa koyucu yasal mirasçılık sistemini tek sistem olarak kabul etmemiş, bunun yanında da iradi mirasçılığı da benimsemiştir. Bu sayede yasal mirasçılığın beraberinde getirdiği sakıncaları bertaraf edebilme imkanı yaratılmaya çalışılmıştır.



    İradi olarak mirasçıların belirlenmesi, daha geniş bir ifade ile mirasbırakanın iradesi ile kendi terekesi için mirasçı, hak sahibi veya ölümünden sonra gerçekleştirilmesini arzuladığı davranışların yerine getirilmesi, yasakoyucu tarafından "numerus clausus" ilkesi yani belirli sayıda öngördüğü hukuki işlemler çerçevesinde ve sıkı şekli kurallar ile mümkün kılınmıştır (MK.m.514). Yasa koyucu Esas itibariyle bu konuda iki hukuki kalıp öngörmüştür: bunlardan ilki vasiyetnameler (MK.m.514, 531 vd.) diğeri ise miras sözleşmeleridir (MK.m.527 vd.).





    Bu gün mümkün olduğu ölçüde, iradi mirasçılık veya iradi olarak mirasta hak sahipliğine yönelik hukuki işlemlerden miras sözleşmeleri hakkında genel meselelere değinmeye çalışacağız.



    Hukuk sistemimizde miras sözleşmesii biçiminde yapılan ölüme bağlı tasarruflar «olumlu» ve «olumsuz» konular içerebilirler.



    «Olumlu miras sözleşmesi», ile mirasbırakan karşı tarafı veya üçüncü bir kimseyi mirasçı atamakta veya ona belirli bir mal vasiyet etmektedir (TMK. m.527/l, krş. EMK. md.474)2



    «Olumsuz miras sözleşmesi», Medenî Kanunumuzun ifadesiyle «mirastan feragat sözleşmesi» (TMK. m.528, EMK. m.475) ise, mirasbırakana mirasçı olabilecek kimsenin, karşılıksız veya bir karşılık alarak, ileride doğacak mirasçılık hakkından tamamen veya kısmen feragat etmesidir.



    Gerek olumlu miras sözleşmesi, gerek olumsuz miras (feragat) sözleşmesi, (karşı tarafın ölüme bağlı olmayan bir edimde bulunmasına karşılık mirasbırakan ölüme bağlı tasarrufla bir kazandırmada bulunuyorsa) «karşılıklı (ivazlı)» veya (ölüme bağlı olmayan karşı edim olmaksızın mirasbırakan ölüme bağlı bir kazandırmada bulunuyorsa) «karşılıksız (ivazsız)» olabileceği gibi (yalnız bir taraf ölüme bağlı bir kazandırmada bulunuyorsa) «tek (bir) taraflı» veya (her iki taraf karşılıklı olarak ölüme bağlı bir kazandırmada bulunuyorsa) «iki taraflı» olarak yapılabilir.



    İki taraflı miras sözleşmesinde, şartlar ve geçerlilik bakımından birbirinden ayrı olan iki bağımsız miras sözleşmesi bir tek sözleşme içinde birleşmiştir.



    Burada tek veya bir taraflı ve iki taraflı ifadesi, miras sözleşmesiyle ölüme bağlı kazandırmada bulunan taraf sayısını ifade etmektedir. Bir miras sözleşmesi hem tek taraflı hem karşılıksız veya bir karşılık alınarak yapılabileceği gibi; hem iki taraflı hem de karşılıksız veya karşılık alınarak yapılabilir.



    Miras sözleşmelerinin türlerine geçmeden önce, bir hukuki işlem olan miras sözleşmelerinde ehliyet ve şekil konusuna değinelim.



    II. MİRAS SÖZLEŞMESİ (MUKAVELESİ) YAPMA EHLİYETİ



    Medenî Kanunumuzun 503. (EMK. m.450) maddesine göre, miras sözleşmesi şeklinde ölüme bağlı bir tasarruf yapacak kimsenin ayırt etme gücüne sahip, ergin olması ve kısıtlı olmaması gerekmektedir.



    Önceki Medeni Kanunun 450. maddesi miras mukavelesi yapacak kimsede temyiz kudretine sahip olma şartını değil, yalnız reşit olma şartını arar görünmesi yanlış anlamaya imkan verecek nitelikte idi.



    Halbuki, her hukukî işlemde olduğu gibi, miras sözleşmesinde de, onu yapacak kişinin temyiz kudretine sahip olması gerekir.



    Bu nedenle, miras sözleşmesinde terekesinin geleceği üzerinde tasarrufta bulunacak kişinin «mümeyyiz reşit» olması gerektiği kabul edilmekte idi. Ancak Medeni Kanunun yeni düzenlemesi, bu yönde bir yorumu gerektirmeyecek açıklıkta olup, hüküm işlem ehliyetinin bütün unsurlarını öngörmüştür (TMK. m.10).



    A. ERGİNLİK (RÜŞT) ŞARTI



    Medenî Kanunumuzun 503. (EMK. m.450) maddesinde, her zaman tek taraflı caymak imkânı olduğundan vasiyet için kabul ettiği onbeş yaşını doldurma şartından ayrılarak, miras sözleşmesinde ergin olma şartını kabul etmiştir.



    Kanunun erginlik deyimini kullanmış olması, erginliğin kazanılması yolları arasında bir fark yapılmamasını zaruri kılar.



    Bundan dolayı, kişi ayırtım gücüne sahip olmak şartıyla ergenliğini ister onsekiz yaşını tamamlamakla (TMK. md. 11/1), ister evlenme (TMK. md. 11/11) ve mahkeme kararı (TMK. md. 12) ile kazanmış olsun, miras sözleşmesi şeklinde ölüme bağlı bir tasarruf yapabilecektir.



    Önceki Medeni Kanunun. 88. m.2.f'ya göre, ondört yaşını bitirmiş bir kadın hâkimin izniyle evlenmiş ise onbeş yaşını doldurmadığı için vasiyetname yapamadığı halde, bu evlenme ile reşit olduğu için miras mukavelesi yapabilir mi? Sorusu sorulmakta idi.



    Bu çelişki için şu yorumu kabul ediyorduk: Kanunun ölüme bağlı tasarruf ehliyetinde vasiyetnamede asgari bir yaş, onbeş yaşın doldurulmasını öngörmektedir, bu sınır miras mukavelesi için de geçerlidir. Aksi takdirde kendisi için daha hafif sonuçlar doğuracak vasiyetnameyi yapamayan bu kişiler kabili rücu olmayan kendisi için ağır sonuçlar doğurabilecek miras mukavelesini yapabileceklerdir ki, bu yorumu mantıklı bulmak mümkün değildir.



    TMK'nın 124. maddesinde olağan üstü evlenme yaşı kadın ve erkeklerde 16 olarak düzenlendiği için, artık yeni düzenleme çerçevesinde yönde bir yoruma ihtiyaç bulunmamaktadır.



    B. AYIRT ETME GÜCÜ (TEMYİZ KUDRETİ) ŞARTI



    Vasiyetnamede olduğu gibi, miras sözleşmesi yapacak kişinin de ayırtım gücüne sahip yani miras sözleşmesindeki işlem ve fiilin sonuç ve kapsamını anlayabilme yeteneğinde, başka bir ifade ile bu yönde akla uygun hareket edebilme yeteneğine sahip olması gereklidir.



    Medenî Kanunumuzun 405 (EMK. m.355) maddesine göre, akıl hastalığı ve akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlananlar vasiyetnameler de olduğu gibi, miras sözleşmesi de yapamayacaklardır.



    C. KISITLI OLMAMA



    Ayırtım gücüne sahip kısıtlıların (TMK. m.406, 407 ve 408; EMK. m.356, 357, 358) miras sözleşmesi yapıp yapmayacakları tartışmalı idi. Bazı yazarlar, yasal temsilcinin rızası veya onayı ile ayırtım gücüne sahip kısıtlıların miras sözleşmesi yapmasına olanak tanırken, diğer bazı yazarlar, yasal temsilcinin bu rıza ve onayını yasal temsil olarak nitelendirmekte idirler ve ölüme bağlı tasarruflarda da temsil yürümeyeceği ilkesine sadık kalarak ayırtım gücüne sahip kısıtlıların miras sözleşmesi yapamayacaklarını savunuyorlardı.



    Buna karşılık, kısıtlanmasına yeterli sebep bulunmayan kişiler yani TMK. 429 (EMK. m 379) maddesinin dokuz bendinde sınırlı olarak bildirilen hususlarda yasal danışmanın görüşünün alması mecburiyetinde olanlar, miras sözleşmesi yapabilirler.



    Bu bendler arasında miras sözleşmesine ilişkin bir hüküm yoktur. Ancak 4721 sayılı Medeni Kanunumuzun Miras sözleşmelerinde ehliyeti düzenleyen 503. maddesinde " kısıtlı bulunmamak " şartı getirildiğinden artık bu tartışmalar sona erdirilmiştir.



    Bu noktada noterlerin uygulamada özellikle, 65 yaşını aşmış kişilerden temyiz kudretinin bulunup bulunmadığına yönelik doktor raporu talep etmeleri ayrıca değerlendirilmelidir.



    Noterler bakımından bu konu, 1512 sayılı Noterlik Kanunu yönetmeliğinin 91. maddesinde düzenlenmiştir.



    Hükme göre: Yeteneğin Tesbiti: Madde 91 – Noterin ilgilinin yeteneği hakkında bir kanı sahibi olması gereklidir.



    Temyiz kudretine sahip bulunan ve işlemin niteliğine göre gerekli yaşa girdiği anlaşılan herkes hukuki işlemleri yapmaya ehil olup bu yaş resmi belge ile saptanır.



    Tanık veya kanı ile yaş tespit edilemez.
    İlgilinin yaşlılık, hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığı doktor raporu ile saptanır. Bu takdirde metnin içinde tarih ve numarası ile rapordan bahsedilir, raporun aslı işlemin noterde kalan nüshasına eklenir.



    Hukuki işlerin belgelendirilmesi anında ilgili iradesini serbestçe ve kendi isteğine uygun olarak beyan etmelidir. Beyanın tam ve eksiksiz olarak yazılması gereklidir. Yapılan işlemin niteliğine göre gerekli soruların sorularak işlemin sonucu hakkında ilgiliye açıklama yapılması gereklidir.



    Burada değinmek istediğimiz husus, öncelikle rapor meselesinde mevzuatın gereklerinin yapılmadığının vurgulanmasıdır.



    Eğer değerli meslektaşlarımızın uygulamalarında ısrar etmelerinin nedeni, işlemin hukuki güvenliğini sağlamak ise, miras sözleşmesi yapacak olanlardan ayırtım gücünün yerindeliğinin yanında, kısıtlı olunmadığına dair mahkemeden belgeyi de talep etmeleridir.



    Miras sözleşmesi iki ve daha fazla kimseler arasında yapılan bir hukukî işlem olduğundan, miras sözleşmesinin karşı tarafını teşkil eden kişinin de kural olarak ayırtım gücüne sahip ve ergin olması lâzımdır.
    Miras sözleşmesinin yapılması da şahsa sıkı surette bağlı haklardan olduğu için, gerek iradî (akdî), gerek kanunî temsil aracılığı ile yapılamaz.



    Bu sebepten Medenî Kanunumuzun 465. (EMK. m.406) maddesindeki vesayet makamından karar alındıktan başka, denetim makamının da izninin, miras sözleşmesinde terekesi bahse konu olan, ölüme bağlı tasarrufta bulunan yani mirasbırakan kişi bakımından değil, diğer taraf bakımından olduğunu, yani diğer taraf adına yasal veya iradi temsilci tarafından miras sözleşmesinin yapılabileceğini anlamak gerekir.



    Yapılan açıklamalardan şu sonucu çıkarmak mümkün olur: Kendi terekesinin geleceği üzerinde bir miras sözleşmesi yapacak kimsenin ergin ve ayırt etme gücüne sahip olması ve kısıtlı olmaması gerekir.



    III. MİRAS SÖZLEŞMESİNİN ŞEKLİ



    Medenî Kanunumuzun ölüme bağlı tasarrufların ikinci şeklini «Miras Sözleşmesi (Mukavelesi)» oluşturur.



    Miras sözleşmesi, mirasbırakan ile mirasçısı veya üçüncü kişi arasında yapılan ölüme bağlı bir tasarruftur.



    Miras sözleşmesi çok taraflı bir hukukî işlem olduğu için bundan tek taraflı caymak zordur.



    Bunu dikkate alan Medenî Kanunumuz, miras sözleşmesinin düzenlenmesini resmî şekil şartına bağlı tutmuş olmakla, bir taraftan mirasbırakana tasarruf özgürlüğü ve serbestisini sınırlayan bir hukukî işlem yaparken daha iyi ve etraflı düşünme imkânı sağlamış; diğer taraftan miras sözleşmesi ile mirasçı atanan, kendisine belirli bir mal bırakılan (lehine muayyen mal vasiyet edilen) veya bir yüklemenin alacaklısı olan kimseye daha sağlam, güvenilir ve istikrarlı bir durum sağlamak amacını gütmüştür.







    Miras sözleşmesinin şekli hususunda tek madde ile yetinen Medenî Kanunumuz 545. maddesinde (EMK. m.492) resmî vasiyet şekline atıfta bulunmuştur. Bunun üzerine, miras sözleşmesi ancak, Medenî Kanunumuzun 545. maddesinin yollamada bulunduğu 532-537. (EMK. m.479-483) maddeleri hükümlerine göre düzenlenebileceğine göre, sözlü ve elyazısı ile vasiyet şekilleri ile yapılamaz.



    Resmî vasiyet şeklinde yapılmakla beraber, miras sözleşmesinin çok taraflı bir hukukî işlem olduğunu gözönünde bulundurarak tek taraflı hukukî tasarruflara ait bu hükümleri uygulamamak gerekir.



    Özellikle, aynı endişeyi dikkate alan Medenî Kanunumuz 545/II. maddesi aynen «Sözleşmenin tarafları, arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar» hükmünü düzenlemiştir.



    Bu hükümlere göre, miras sözleşmesinin düzenlenmesi aşamaları şöyle gerçekleşecektir:



    A. Her iki taraf da arzularını aynı zamanda resmî memura bildireceklerdir. Kanunun «aynı zamanda resmî memura bildirimde» bulunacakları deyimi, aynı anda, birlikte değil, birbirini takip eden ve aralıksız bildirimde bulunmaları gerektiğini ifade eder.



    Miras sözleşmesiyle ölüme bağlı tasarrufta bulunan (mirasbırakan) için yasal ve iradî temsil yolları kapalı olduğundan bizzat bulunması gerekirken, diğer taraf temsilcisi aracılığı ile beyanda bulunabilir.



    Yalnız her iki taraf da (mirastan feragat mukavelesinde olduğu gibi) ölüme bağlı tasarrufta bulunuyorsa, her iki tarafın da miras sözleşmesinin her aşamasına bizzat katılmaları gerekir.



    B. Tarafların beyanına göre resmî memur miras sözleşmesini düzenler veya düzenletir.



    C. Yazılan miras mukavelesini iki taraf okur ve resmî memur ve iki tanık önünde imza ederler. Birbirinin ardından okumaları ile miras sözleşmesinin içeriğinden bilgi edinebilecekleri gibi birinin veya noterin okuduğu miras sözleşmesini dinlemek suretiyle de bilgi edinebilirler.



    Mirasbırakan mutlaka TMK. 533 veya 535 (EMK. m.480 veya 481-482) maddelerine göre miras sözleşmesini imza edecek veya imza yerine geçen şerh konulacaktır.



    Buna karşılık, sözleşmenin diğer tarafının imza atmaya muktedir olmaması halinde BK. 14 vd. maddeler hükümleri uygulanır.



    Bundan sonra resmî memurun tarihini koyup, miras sözleşmesini imzalaması gerekir.



    Ç. İmza aşamasından sonra, miras sözleşmesiyle ölüme bağlı tasarrufta bulunan (mirasbırakan) ve diğer tarafın miras sözleşmesinin arzularına uygun olduğunu, aynı zamanda yani birbirini takiben ve fakat aralıksız olarak resmî memur ve iki tanık önünde beyanları gerekmektedir.



    D. Son safhada, tanıklar, mirasbırakanın sözleşmenin son arzularına uygun olduğu yönündeki beyanın kendi önlerinde yapıldığını ve mirasbırakanı tasarrufa ehil gördüklerini sözleşmeye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar. Diğer taraf için tanıklar sözleşmenin arzusuna uygun olduğu hakkındaki beyanını ve imzayı huzurlarında attığını tasdik ederler.



    Bundan dolayı, şahitlerin diğer tarafın fiil ehliyetine sahip olduğuna tanıklık etmelerine gerek yoktur.



    Miras sözleşmesinin resmî memurlarca saklanıp saklanmayacağı hakkında Medenî Kanunumuzda bir hüküm yoktur. Oysa ki, Noterlik Kanunun 84. maddesinin II. fıkrasına göre noterler re'sen düzenledikleri senetlerin asıllarını muhafaza etmek mecburiyetinde olduklarından miras sözleşmesini de muhafaza ederler. Taraflara ancak, miras sözleşmesinin onaylı suretini verirler. Bununla beraber, bu tür belgelerin muhafazasını noterlere yükleyen bu hükümler, miras sözleşmesinin geçerlik şartlarını etkilemez.



    IV. DÜZENLEMEYE KATILMA YASAĞI (İştirak Edemeyecek Olanlar)



    4721 sayılı Medeni Kanunumuzun 545/I. Maddesi Miras sözleşmelerinin Resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekliliğinden bahsetmektedir.



    Bu hükümden hareket ettiğimizde, Resmi vasiyetnameler için düzenlenen "Düzenlemeye katılım yasağı", miras sözleşmeleri içinde değinilmesi gereken bir konu niteliğine bürünmektedir.



    Düzenlemeye katılma yasağı başlığını taşıyan Medenî Kanunumuzun 536. (EMK. m.483) maddesinde bildirilen kimselerden bir kısmının resmî vasiyet düzenlenmesine resmî memur veya tanık olarak iştiraklerinin yasaklanması «mutlak» olduğu halde, diğer bir kısmının «nispî» dir.



    Katılımı mutlak yasaklı olmasından, kanunda belirlenmiş genel özelliklere sahip kişilerin katılımının yasak olması; nispi yasaktan ise, yasa gereği tanıklığında sakınca bulunmayan yani, mutlak yasaklı olmamakla birlikte, kendilerine veya kanunda belirtilen yakınlarına kazandırma yapılması nedeniyle, yasaklı hale gelen, başka bir ifade ile sadece kendilerine yapılan kazandırmanın iptalini gerektiren kişilerin anlaşılması gerekmektedir.



    A. Resmî Vasiyet Düzenlenmesine Katılımı Mutlak Olarak Yasak Olanlar Şunlardır



    1. Medenî hakları kullanma (fiil) ehliyeti bulunmayanlar,
    2. Bir ceza mahkemesince kamu hizmetinden yasaklılar, (Fiilen mümkün değil)
    3. Okuma ve yazma bilmeyenler (TMK.
    m.536; EMK. md.483)1?



    4. Mirasbırakanın eşi,
    5. Mirasbırakanın üstsoy ve altsoy kan hısımları ve bunların eşleri



    6. Mirasbırakanın kardeşleri ve bunların eşleri



    B. Resmî Vasiyet Düzenlenmesine Katılımı Nisbî Yasak
    Olanlar ise,.



    Mutlak yasaklı olmamakla birlikte, kendilerine veya yakınlarına kazandırma yapılmış olanlar (TMK. m.536/II).



    C. Katılımın Yaptırımı (İştirakin Müeyyidesi)



    Kendilerinde mutlak tanıklığa engel sebepleri bulunan kimseler, resmî memur veya tanık sıfatıyla resmî vasiyet düzenlenmesine katılmışlarsa, Medenî Kanunumuzun 558. md. II. fıkrası çerçevesinde, şekil noksanı sebebiyle vasiyetname bütün olarak iptal olunur.



    Kendilerinde nisbî tanıklığa engel bir durum bulunan kimseler vasiyetname düzenlenmesine resmî memur veya tanık olarak katılmışlarsa, Medenî Kanunumuzun 558. md. III. fıkrasına göre bütün vasiyetname iptal edilmeyip, bu şahıslara veya aileleri efradından birine yapılan teberrular iptal edilir.



    Bu noktada, resmi vasiyetnameye katılım yasağına ilişkin olarak, evlatlığın durumuna değinmek isteriz: MK'nın 536. maddesinde resmi memur veya tanık olarak resmi vasiyetnameye katılım yasağına ilişkin olmak, mirasbırakanın altsoy ve üstsoy kan hısımlarını belirlenmiştir. Oysa, evlatlık ilişkisi her ne kadar soybağı kursa da (TMK. m.282), evlatlık bir kan hışmı değildir. Buna karşılık, evlatlık MK'nın 500. maddesine göre, evlatlık ".... evlat edinene kan hışmı gibi mirasçı olurlar." Kanunun sözünden ve kısıtlayıcı hükümlerin dar yorumlanması gereğinden hareket edildiğinde, evlatlığın resmi vasiyetname düzenlemeye katılması, vasiyetnamenin iptalini gerektirmeyeceği sonucuna varılması gerekmektedir. Oysa, düzenlemenin amacı düşünüldüğünde, evlatlığın mirasta hak sahipliği ile kan hışmı altsoy arasında bir ayrımın yapılması konusunda haklı bir gerekçe bulmak mümkün değildir. Bu nedenle, kanunun amacı düşünüldüğünde bu konuda bir düzenleme boşluğundan bahsetmek ve bu boşluğu da amaca göre doldurmak gerekmektedir.



    Kısaca, evlatlık, evlat edinenin düzenleyeceği resmi vasiyetnameye, resmi memur veya tanık olarak katılma yasağı içinde değerlendirilmelidir. Aynı şekilde, MK'nın 536/II. maddesinde düzenlenen ve resmi memur veya tanıkların yakınları olarak belirtilen altsoy veya üstsoy kan hısımlığı meselesinde evlatlığın bulunmaması konusunda bir düzenleme boşluğunu kabul etmek gerekir. Buna karşılık evlat edinenin, evlatlığın düzenlediği resmi vasiyetnamesine resmi memur veya tanık olarak katılmasında, miras hakkının tek yönlü olduğu düşünüldüğünde (TMK. m. 500/II) bir sakınca olmaması gerektiği sonucuna varılabilir.



    Ç. Resmî Vasiyetnamenin Saklanılması



    «Vasiyetnamenin saklanılması» başlığını taşıyan Medenî Kanunumuzun 537. (EMK. m.484.) maddesine göre, «Resmi Vasiyetnameyi düzenleyen memur, vasiyetnamenin aslını saklamakla yükümlüdür».
    Medenî Kanunumuz bu maddesinde resmî vasiyetnamenin «aslını» saklama yükümü, miras sözleşmeleri için de öngörülürken, Noterlik Kanunda noterlere resmen düzenledikleri senetlerin asıllarını kendilerin de muhafaza etmek, tasdikli suretlerini ilgililere vermek mükellefiyeti yüklenmiştir (Noterlik Kanunu md. 84 II. fık.). Önceki Medeni Kanunumuz bakımından aslının veya tasdikli bir suretinin saklanmasına yönelik düzenlemesi nedeniyle ortaya bir çelişki çıkmış ve bu çelişkiye yönelik olarak, hükümler arasında daha yeni tarihli olan Noterlik Kanunu hükümlerine öncelik tanımanın yerinde olacağı yorumu yapılmaktaydı. Ancak 4721 sayılı MK'nun düzenlemesi ile bu çelişki ortadan kaldırılarak, Noterlik Kanunu ile paralel bir düzenleme yapılmıştır.



    2. MİRAS SÖZLEŞMELERİNİN TÜRLERİ



    I. OLUMLU MİRAS SÖZLEŞMESİ



    A. Konusu



    Medenî Kanunumuzun 527/l'e göre (EMK. I71.474/1.C.), «Mirasbırakan, miras sözleşmesiyle mirasını veya belirli malını sözleşme yaptığı kimseye ya da üçüncü bir kişiye bırakma yükümlülüğü altına girebilir». Kanunumuzun bu hükmüne göre, olumlu miras sözleşmesinin konusunu esas itibariyle «mirasçı atama» veya «belirli mal bırakma vasiyeti» oluşturmaktadır. Bununla beraber, kanunun bu hükmü sınırlı değildir. Bu sebeple, karşılıklı iradelerle yapılabilecek, örneğin yükleme (mükellefiyet), paylaşma (taksim) ve tasfiye kurallarını belirleme gibi hususlar da, miras sözleşmesine konu teşkil edebileceği gibi, tartışmalı olmakla beraber vakıf kurmak, vasiyeti yerine getirme görevlisi atamak gibi aslında tek taraflı irade ile gerçekleşmesi mümkün olan hususlar dahi miras sözleşmesinin içeriğini teşkil edebilir.



    Miras sözleşmesi bir karşılık alınarak veya karşılıksız (ivazlı veya ivazsız) ya da bir (tek) taraflı veya iki taraflı olabilir.



    TMK. 527/l'e göre, miras sözleşmesi ile mutlaka karşı tarafa ölüme bağlı bir kazandırma yapılmış olması şart olmayıp, kazandırma «başkasına», üçüncü bir kişiye de yapılabilir.



    Miras sözleşmesi, borçlar hukukuna ilişkin bir sözleşme olmayıp, miras hukukuna ilişkin bir sözleşmedir. Yani hüküm ve sonuçlarını ölümünden sonra meydana getirip mirasbırakana bir mükellefiyet yüklemez.



    Ancak mirasbırakanın ölümünden sonra karşı taraf veya üçüncü kişi lehine bir hak doğar.



    Miras sözleşmesinin karşı tarafının bu hakkı aynî veya kişisel nitelikte olmayıp, sadece beklenilen (muntazar) bir haktır. Bu ve özellikle mirasbırakanın ölümüne kadar malvarlığı üzerinde mülkiyet ve diğer haklarla hukukî ve fiilî tasarruf yetkilerine ve yönetme, intifa haklarına tam olarak sahip olması (TMK. m.527/ll, EMK. m.474/c.2) sebebiyle, karşı taraf veya yararına teberru yapılan onun tasarruflarına engel olamaz.



    Mirasbırakanın miras sözleşmesi ile olan bağlılığına rağmen bu kadar geniş tasarruf yetkisine sahip olmasının doğuracağı tehlikeleri dikkate alan yasakoyucu, TMK. m.527/ll (EMK. m.474/3.c.) ile miras sözleşmesinin karşı tarafını koruyucu bir hüküm öngörmüştür.



    Bu hükme göre, "Mirasbırakan, malvarlığında eskisi gibi serbestçe tasarruf edebilir; ancak, miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan ölüme bağlı tasarruflarına veya bağışlamalarına itiraz edilebilir". Örneğin, mirasbırakan Ahmet ile yaptığı miras sözleşmesinde otomobilini vasiyet ettikten sonra, diğer ölüme bağlı bir tasarrufu ile aynı otomobili Mehmed'e vasiyet etmiş veya Ahmed'i mirasının tamamı için miras sözleşmesi ile mirasçı atadıktan sonra yaptığı ölüme bağlı tasarruflarla malvarlığının tamamına yakın bir kısmı üzerinde bir karşılık almadan tasarrufta bulunmuşsa, miras sözleşmesinden sonra yapılan bu ölüme bağlı tasarruflar, birinci halde vasiyet alacaklısının beklenen hakkını tamamen ortadan kaldırdığı, ikinci halde atanmış mirasçının beklenen hakkı büyük çapta daraltıldığından, mirasbırakanın miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan bu yöndeki tasarruflar, bu sebeple iptal edilebilir.







    B. Miras Sözleşmesi ile Bağdaşmayan Tasarruflara itiraz
    TMK. 527/11 (EMK. m.474/3.c.) hükmüne göre, mirasbırakanın miras sözleşmesiyle bağdaşmayan sağlar arasında yaptığı bağışlamalar da iptal edilebilir. Bazı yazarlar25, miras sözleşmesiyle mirasçı atamanın sonradan yapılan sağlar arası bağışlama ile bağdaşmaması halini, miras sözleşmesiyle yapılan belirli mal vasiyetinin sağlar arası bağışlama ile bağdaşmaması halinden ayırarak inceliyorlar.



    Miras sözleşmesiyle yapılan mirasçı atama ile bağdaşmayan sağlar arası bağışlamalar, mirasbırakanın malvarlığını eksiltmeyeceğine dair ayrı bir taahhüdün olması halinde iptal edilebilir. Mirasbırakan, taahhüt etmemekle beraber, kasten malvarlığını önemli ölçüde azaltacak biçimde hareket etmişse, (dolayısıyla mirasçıları) tazminat ödemek zorunda olur26.
    Miras sözleşmesiyle yapılan belirli mal vasiyeti ile sonradan yapılan sağlar arası bağışlama sözleşmedeki yükümlülükle bağdaşmıyorsa, son hukukî işlem mirasbırakanın ayrıca bir taahhüdüne gerek olmadan iptal edilebilir. Zira belirli mal vasiyetinin niteliğinde böyle veya hiç değilse ivazsız temliklerde bulunmayacağına dair örtülü bir taahhüdün var olduğu kabul edilir.



    - Ancak bu kural, ferden belirlenmiş belirli mal vasiyetlerinde geçerlidir. Vasiyetinin konusu misli bir mal ise, sağlama (tedarik) vasiyeti söz konusu olduğundan mirasçılar bu mal terekede mevcut olmasa bile, temin edip vasiyet alacaklısına teslim etmek zorundadır. Buna göre TMK. 527/ll'nin uygulanabilmesi Vasiyetin konusunun ferden tayin edilmiş bir mal olması,
    - Mirasbırakanın bunu sağlar arası bir işlem ile başkalarına karşılıksız olarak temlik etmiş olması gerekir.
    Miras sözleşmesiyle ile bağdaşmayan işlem bir ölüme bağlı tasarruf ise, miras sözleşmesi ister mirasçı atama, ister belirli mal vasiyetine ilişkin olsun, miras sözleşmesinin karşı tarafının buna herhalde itiraz imkânı vardır. Eğer bu ölüme bağlı tasarruf, miras sözleşmesinden önce yapılmış ise, zaten mirasbırakanın onu TMK. 544/11 (EMK. m.491) maddesi gereğince geri aldığı kabul olunur.







    Medenî Kanunumuzun 527/ll'de düzenlenen «itiraz»m hukukî niteliği tartışmalıdır. Kaynak Kanunun Almanca metni «iptal= Anfechtung»den, buna karşılık Fransızca metin, bizde olduğu gibi «itiraz = atte-gue»dan bahsetmektedir.



    Doktrinde ise bu, saklı paylı mirasçıların tenkis dâvasına benzeyen, kendine özgü bir iptal yolu olarak kabul edilmektedir. Bu bakımdan tenkisi düzenleyen Medenî Kanunumuzun 560 vd. maddeleri ve özellikle 565, 566, 571. maddeleri (EMK. m.502 vd.; 507, 508 ve 513.) kıyasen burada da uygulanabilir.



    Dava konusu bir taşınmaz ise, bağışlanan kişiye karşı doğrudan tapu iptali ve tescil davası açılabilir. Bağışlanan kişinin iyini-yetli olması durumu değiştirmez. Ancak bağışlanan kişinin, miras açıldığında malın elinde bulunduğu haliyle iadeyle yükümlülüğü vardır.



    Bağışlanan kişi vasiyet konusunu 3. şahsa temlik etmiş ise bu kişilerin kazanımı (iktisabi) TMK. m. 1023 (EMK. m. 931) çerçevesinde korunur.



    Miras sözleşmesinin karşı tarafı, ancak miras açıldıktan sonra mirasçı veya vasiyet alacaklısı olduğundan, bu dâva ancak mirasbırakanın ölümünden sonra, miras sözleşmesindeki yükümlülükle bağdaşmayan sağlar arasındaki bağışlamadan veya ölüme bağlı teberrudan istifade edene karşı açılabilir.



    C. Mirasbırakanın Sağlığında Malvarlığını Mirasçıya Devri
    Mirasbırakan, miras sözleşmesiyle yaptığı kazandırmanın tamamını veya bir kısmını sağlığında sözleşmenin karşı tarafına veya lehtarına devretmiş olabilir. Bu devir işlemi, kanundan ötürü olmadığı için taşınmazların tescili, taşınırların teslimi, alacakların temliki, kambiyo senetlerinin ciro edilmesi gerekir.



    Eğer bu şekilde bir malvarlığı atanmış mirasçıya tamamen terk edilmişse, artık mirasçı olarak değil, bir malvarlığını temellük eden gibi BK. 179. md. göre, borçlardan da sorumlu olur. Terekenin tamamı değil de, bir kısmı devir edilmişse, devredilen kimse, bu kısmın borçları için mirasbı-rakanla müteselsil olarak, diğer kısım için de miras açıldıktan sonra mirasçı olarak sorumludur.



    Mirasbırakanın yaptığı kazandırmanın sağlığında hak sahibine devrine uygulanacak olan TMK. 572. (EMK. m.514) maddesi, atanmış mirasçının sorumluluğunu sınırlamak bakımından defter düzenlenmesini isteyebileceğine yönelik bir hükümle, iki karineyi (II ve III. fık.) içermektedir.





    Miras sözleşmesi ile atanmış ve mirasbırakan sağ iken malvarlığını devir alan atanmış mirasçı, TMK. 572/l'e (EMK. m.514/1 .c.) göre, bu mirasçı resmi defter düzenlenmesini isteyebilir ve bu halde, mirası resmi defter gereğince kabul etmiş gibi tereke borçlarından mesul olur.



    TMK. 572/ll'de yer alan karineye göre (EMK. m.514 /I., 2.c): Mirasbırakan malvarlığının tamamını devretmemişse veya tamamını devrettikten sonra yeni mallar edinmişse; miras sözleşmesi, aksine bir kural içermedikçe, yalnız sağlıkta devredilmiş olan malları kapsar.



    Burada BK. 179. m.'nin özel bir uygulaması söz konusudur. Mirasbırakanın mal varlığını bu şekilde devir alan, devir anından itibaren mirasbırakanın borçlarından sorumlu olur. Mirasçının sorumluluğu deftere kayıtlı borçlarla sınırlı olacağından (TMK. m.628-630, EMK. m.568-570), mirasbırakanın daha sonraki borçlarından sorumlu olmayacaktır. Mirasçı resmi defter tutulmasını talep etmemiş ise, mirasbırakanın tüm borçlarından sınırsız olarak sorumlu olacaktır. Mirasçı, sadece kendisine devredilen malvarlığı ile değil kendi malvarlığı ile de şahsen sorumludur. Mirasçının bu şekilde sorumluluğu, mirasbırakanın ayrıca şahsen sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. BK. 179 m. de malvarlığı veya bir işletmeyi devredenin sorumluluğunu, devirden itibaren iki yılla sınırladığı halde, burada bu şekilde mirasbırakanın sorumluluğu zamanla sınırlanmamıştır.



    Bu yolla mirasbırakanın malvarlığını, onun sağlığında devir alanlar, daha sonra mirası red etme veya hükmen redde dayanma, hakkını kaybederler. TMK. 605, 610 (EMK. m.545, 550.) TMK. 572/II. hükmünü miras sözleşmesi ile belirlenen, vasiyet alacaklısına uygulamak mümkün değildir.



    Çünkü, vasiyet alacaklısının tereke borçlarından bir sorumluluğu yoktur.
    TMK. 572/lll'de (EMK. m.514/ll.) hükme bağlanan karineye göre de, Mirasbırakanın sağlığında malvarlığını devretmesi halinde, miras sözleşmesinde başka türlü bir kural yoksa, miras sözleşmesinden doğan hak ve borçlar atanmış mirasçının mirasçılarına geçer. Bu karine mirasçının mirasbırakanın ölümü anında hayatta olması şartını düzenleyen TMK. 580. madde hükmünü ve mirasçının (veya vasiyet alacaklısının) mirasbırakandan önce ölmesi halinde, miras sözleşmesinin, aksi kararlaştırılmadıkça, sona ereceğini düzenleyen TMK. 548. maddesi hükmünü bertaraf etmektedir.



    II. OLUMSUZ MİRAS SÖZLEŞMESİ (MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİ)



    A. Kavram ve Unsurları



    TMK. 528/I hükmüne göre (EMK. m.475/l.), mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakan ile muhtemel mirasçı arasında ilerideki miras payından tamamen veya kısmen ivazlı veya ivazsız olarak vazgeçmesine ilişkin bir miras sözleşmesidir.



    Gerçi EMK. 475. m. olduğu gibi TMK. 528. m.'de de şekil konusunda doğrudan bir düzenleme yoktur, ancak 11.2.1959 tarihli YİBK. mirastan feragat sözleşmesinin miras sözleşmesinin bir türü olarak EMK 492. m.'ye göre resmi şekle tabi olduğunu kabul etmişti33. Bu içtihat bugün de geçerliliğini korumaktadır.



    Muhtemel mirasçının henüz bir hakkı olmadığından, mirastan feragat sözleşmesi bir haktan feragat anlamına gelmez.



    Buradaki feragat, ilerideki doğması muhtemel bir miras talebinden, mirasçı olmaktan feragattir.



    Başka deyişle, feragat sözleşmesi mirasçı sıfatının kazanılmasına engel olur. Mirastan feragat sözleşmesinin mirasçılık sıfatını ortadan kaldırması kesin ve mutlak değildir.



    Çünkü, mirasçının beklenen (muntazar) hakkı, herhangi bir sebeple, örneğin feragat belirli bir kişi lehine yapılır ve o kişi mirasçılık sıfatını kazanamaması halinde, feragat sözleşmesi hükümsüz olacağından, feragat eden kişinin mirasçılığı gündeme gelir (TMK. m. 529/1, EMK. m.476/c. 1)35.



    Yukarıda verilen tanımdan feragat sözleşmesinin şu unsurlardan oluştuğu söylenebilir:



    1. Feragat Sözleşmesi Mutlaka Miras Sözleşmesi Biçiminde Yapılır.



    Mirasçılar arasında veya mirasçılarla üçüncü kişiler arasında mirasbırakanın katılımı veya hiç değilse onayı ile yapılan sözleşmeler mirastan feragat sözleşmesi olmadıklarından yazılı şekilde yapılmaları yeterlidir (TMK. m.677, EMK. m. 612)37.



    2. Mirastan Feragat Sözleşmesi, Mirasbırakan ile Mirasçısı Arasında Yapılır.



    Mirasçının ilk sırada mirasçı olması şart değildir. Daha ilerideki sıralarda bulunan mirasçılarla dahi feragat sözleşmesi yapılabilir.



    Feragat sözleşmesi atanmış mirasçı ile de yapılabilir. Böylece, mirasbırakan miras sözleşmesiyle sağlamış bulunduğu mirasçılık sıfatını feragat sözleşmesi ile kaldırmak olanağına da sahip olur.



    Medenî Kanunumuzun 528. (EMK. m.475) maddesi mirasbırakanın genel olarak mirasçılarıyla feragat sözleşmesi yapabileceğini beyan etmektedir.



    Halbuki, gerek saklı paylı olmayan yasal mirasçıları, gerekse vasiyet yoluyla atanan mirasçıları, ölüme bağlı tasarrufu ile her zaman terekeden miras değeri almasını engellemesi mümkün olduğundan, bir başka ifade ile adeta onları mirasçı olmaktan uzaklaştırması mümkün olduğundan, mirasbırakanın feragat sözleşmesini saklı payı olmayan mirasçılarıyla yapmasına gerek yoktur.



    3. Feragat, Tam veya Kısmî Olabilir



    Mirastan feragatin konusu, miras payının tamamı olabileceği gibi, miras payının bir kısmı da olabilir. Örneğin; miras payının 1/4'den 1/2'den veya saklı payın üstündeki miras payından feragat edilebilir. Hatta terekedeki belirli yerdeki villâ, fabrika gibi belirli bir mal da feragate konu yapılabilir.



    4. Feragat Sözleşmesi Karşılıklı veya Bir Karşılık Alınmadan (ivazlı veya İvazsız)Olabilir.



    Mirastan feragat eden, feragatine karşı mirasbırakandan herhangi bir ivaz almamış olabilir. Fakat, mirastan feragat sözleşmesinde asıl olan onun bir karşılık alınarak (ivazlı) yapılmasıdır. Bu anlamda karşılık, bir borç ilişkisine konu olabilecek herhangi bir edim olabilir41. Karşılık alınarak yapılan feragatte, karşılıklı edimleri içeren borç ilişkilerinde olduğu gibi, karşılık ile feragat belirli bir bağlılık içinde bulunurlar. Kendisine karşılık ödenmeyen muhtemel mirasçı, miras sözleşmesinden dönme hakkına sahiptir (TMK. m.547, EMK. m.494)42.



    B. Hükümleri



    1. Feragat Eden Mirasçı ve Altsoyu Bakımından
    Mirastan feragat sözleşmesinin hükümleri özellikle feragat eden mirasçı bakımından önemlidir, çünkü, feragat sözleşmesi yapmakla feragat eden kimse, mirasa ilişkin beklenen (muntazar) bir haktan yoksun olur, mirasçı sıfatını kazanamaz.



    Bu husus Medeni Kanunumuzun 528/ll'de (EMK. m.475/l., 2.c.) «Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder» şeklinde ifade edilmiştir44. Mirastan feragat eden kimse artık mirasın kendiliğinden ve kanun hükmü ile kazanılması kuralından (TMK. m.599, EMK. m.539) yararlanamaz. Bundan dolayı tereke üzerinde hiç bir hak talep edemeyecektir.



    Feragatin her hangi bir karşılık alınmadan yapılmış olması halinde dahi hüküm aynıdır. Feragat sözleşmesi yapmış olan mirasçının mirasçılık sıfatını kayıp etmesi, tereke borçlarından da bazı istisnalar haricinde (Krş. MK. m.530, EMK. m.477) sorumlu olmaması sonucunu doğurur.



    Mirastan tam feragat halinde feragat eden mirasçılık sıfatını kaybedeceği için, artık bu sıfatla dava açamaz, örneğin miras sebebiyle istihkak davası, ölüme bağlı tasarrufların iptali davası açması mümkün değildir.



    Bu bakımdan mahkemeden mirasçılık belgesi de talep edememesi ve mirasçılık belgesinde kendine pay verilmemesi de gerekir. Ancak 2. HD. 13.5.1976 tarihli bir kararında feragat edenin mirasçılık belgesi talep edeceği, feragatin mirasın paylaşılması anında dikkate alınacağı şeklinde bir kararı vardır ki, buna katılmak mümkün değildir.



    Feragatin kapsamına gelince; feragat, feragat edenin sadece feragat sözleşmesi yaptığı mirasbırakan ile mirasçılığını ortadan kaldırır. Feragat edenin bu mirasbırakana halefiyet yoluyla mirasçılığını engellemez. Örneğin, Mirasbırakan (M) oğlu (A) ile feragat sözleşmesi yapmış ise, (M)'nin ölümü halinde (A), ona mirasçı olamayacaktır, ancak bu durum onun (M)'den sonra ölen büyük babasına halefiyet yoluyla mirasçı olmasını engellemeyecektir.



    Kısmî bir feragat varsa, feragat eden mirasçı sıfatını kayıp etmeyip feragat oranında miras payı azalır.



    Feragat sözleşmesi bir karşılık alınarak yapılmışsa, sözleşmede aksi kararlaştırılmış olmadıkça, feragat edenin altsoyunun mirasçılığına da etki eder (TMK. m.528/lll), yani onların da mirasçı olmasını önler.



    2. Feragattan Yararlanacaklar Bakımından
    Feragat belirli mirasçılar lehine olabileceği gibi, bir mirasçı belirlemeksizin diğer mirasçılar lehine de yapılmış olabilir. Feragat mirasçı olmayan üçüncü bir şahıs lehine de yapılabilir.



    TMK. m.529/1 (EMK. m.476/1.c.) hükmüne göre, feragat belirli kişi lehine yapılmış olup bu kişinin mirasbırakandan daha evvel ölümü, mirası reddetmeleri, mirasçılıktan çı karılmaları veya mirastan yoksun olmaları gibi sebeplerle mirasçı olamamaları halinde feragat hükümden düşer.



    Bu durumda, feragat eden yine miras hissesini alır. Buna karşılık, bir kaç belirli mirasçı lehine feragat yapılmışsa, bunlardan yalnız bir kısmının mirasçı olamaması halinde ise, aksi kararlaştırılmadıkça, feragat hükümsüz kalmaz.



    Bir karşılık alınarak yapılan feragat sözleşmesine TMK. m.529/l hükmünün uygulanıp uygulanamayacağı tartışmalıdır. Bir kısım yazarlar49, TMK. m.529/l hükmünün karşılık alınarak yapılmış olan feragat sözleşmesine uygulanamayacağını, dolayısıyla bu yöndeki feragat sözleşmesinin yürürlükte kalacağını, ancak feragat edenin aldığı karşılık miras payına denk değilse, feragat edenin yalnız aldığı karşılıktan fazla miras payından karşılıksız olarak feragat ettiğini ve bu miktar hakkında feragat sözleşmesinin hükümsüz olduğunu savunurken; diğer bazı yazarlar50, kanunun açık ve mutlak ifadesine dayanarak TMK. m.529/l hükmünün bir karşılık alınarak yapılan feragat sözleşmelerine de uygulanacağını kabul ederler.
    TMK. 529/II (EMK. m.476/2.c.) hükmüne göre, miras sözleşmesi belirli bir kişi lehine yapılmamışsa, en yakın ortak kökün altsoyu lehine yapılmış sayılır ve bunların herhangi bir sebeple mirasçı olamaması halinde feragat yine hükümden düşer. Örneğin: kendisinden başka iki kardeşi daha olan A(hmet), babasının mirasından diğer mirasçılar lehine feragat etmiş olsa, babasının ölümünde miras payı kardeşlerine veya onların altsoyuna geçer, daha ileriye gidemez. Yani Ahmet'in kardeşleri, babasından evvel ölmüş ve altsoyu da bırakma-mışlarsa Ahmet'in büyük babası ve büyük anası ile onların altsoyu ve mirasbırakanın sağ kalan eşi mirastan yararlanamaz51. Başka deyişle, böyle bir durumda feragat hükümsüz kalır ve feragat edenin mirasçı-lığı tekrar canlanır.



    3. Tereke Alacaklıları Bakımından



    Feragat sözleşmesi bir karşılık alınarak yapılmış olsa dahi, feragat eden kimse, tereke borçlarından esas itibariyle sorumlu tutulamaz. Fakat, Medeni Kanunun 530. (EMK. m.477) maddesinde, tereke alacaklılarının herhangi bir haksızlığa uğramasını önlemek amacıyla bazı şartlar altında bir karşılık alarak feragat edeni ve mirasçılarını tereke alacaklarından sorumlu tutmuştur.



    Kanunda öngörülen bu sorumluluk ancak,



    a. Tereke, borçlarını karşılayamıyorsa ve
    b. Mirasçıların red veya acizleri sebebiyle
    tereke borçlarını ödememeleri halinde sözkonusu olur. Bundan başka, TMK. 530. maddesi feragat edenin ve mirasçılarının sorumluluğunu, mirasbırakanın ölümünden önceki son beş yıl içinde mirasbırakandan almış oldukları karşılıktan, mirasın açılması anındaki zenginleşmeleri tutarında sorumludur.



    11.11.1994 tarihli YİBK5*. dikkate alındığında alınan bu karşılığın talep tarihindeki değerinin esas alınması hakkaniyete uygun olacaktır.



    4. Saklı Paylı Mirasçıları Bakımından



    Miras Hukuku Sistemimize göre, bir karşılık alınarak yapılan mirastan feragat sözleşmesi, tereke alacaklılarını haklarından yoksun bırakmak için yapılamayacağı gibi, saklı payı düzenleyen hükümleri ortadan kaldırmak için de yapılamaz.



    Bu hususu dikkate alan, TMK. m.573/l. (EMK. m.515/1 .c.) hükmünde: «Mirasbırakan, mirastan feragat eden mirasçıya, sağlığında terekenin tasarruf edilebilir kısmını aşan edimlerde bulunmuşsa;» diğer mirasçıların bunun tenkisini isteyebileceği düzenlenmiştir.



    Bu hüküm aslında, «miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmaların tenkise tabi olduğunu bildiren TMK. m.565/1, b.2 (EMK. m.507/1 b.2) hükmünün tekrarından ibarettir.



    TMK. 574. maddesi (EMK. m.516), miras-çılıktan feragat edene, mirasbırakan-dan hayatta iken aldıklarının tenkise tabi tutulması halinde iadeye mecbur olursa, bir seçimlik hak tanımaktadır. Feragat eden, 1-isterse tenkise tabi değeri iade eder, 2- isterse, mirasbırakanın hayatında kendisine verilenlerin tamamını terekeye geri verir.



    Bu sonuncu halde ise, feragat etmemiş gibi paylaşmaya katılır. Bu iade ve tenkis konusunda 11.11.1994 tarihli YİBK. kıyasen dikkate alınmalıdır.



    3. MİRAS SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ



    Miras sözleşmesinin çok taraflı bir hukukî işlem olmasını dikkate alan Medenî Kanunumuz, ondan dönme, onun mükellefiyet ve borçlarından kurtulmayı daha sıkı şartlara tâbi tutmuştur.



    Medenî Kanunumuzun 546. ve 549. (EMK. m.493. ve 496) maddeleri arasında, miras sözleşmesinin anlaşma, tek taraflı ortadan kaldırma (feshi), dönme (rüc'u) ve kendiliğinden hükümsüzlüğü ile sona erme halleri düzenlenmiştir. Medenî Kanunumuz sınırlı olan bu hallerde, feshi (vasiyetten caymada olduğu gibi), miras mukavelesi ile tasarrufta bulunan, yani mirasbırakan veya diğer tarafın iradesiyle, daha miras-bırakanın hayatında miras sözleşmesinin «tek taraflı veya karşılıklı irade beyanı» ile sona erdirilmesini düzenlemiştir. Buna karşılık, tasarrufta bulunanın ölümünden sonra, üçüncü kişinin veya ilgilinin talebi ile bir «mahkeme kararı» sonucu miras sözleşmesinin iptali başka maddelerde (örneğin: TMK. md. 557) dikkate alınmıştır.



    Medenî Kanunumuzun hükümlerine göre, Miras sözleşmesinin sona ermesini üç ana başlık altında toplayabiliriz:



    A. Miras Sözleşmesinin Anlaşma ile Sona Erdirilmesi (Bozma akdi - İkale)



    Medenî Kanunumuzun 546. maddesine göre (EMK. m.493/l, c.1) «Miras sözleşmesi, tarafların yazılı anlaşmasıyla her zaman ortadan kaldırılabilir ».
    Miras sözleşmesinin düzenlenmesinde ancak resmî vasiyet şeklinde yapılmasını öngören Medenî Kanunumuz, aynı sözleşmenin tarafların anlaşması ile sona erdirilmesinde sadece yazılı şekli yeterli görmüştür. Bununla beraber, tarafların miras sözleşmesini sona erdirmek için yazılı şekil yerine anlaşarak resmî şekle başvurmalarında yasal bir engel yoktur.



    Tarafların yazılı anlaşması (fesih mukavelesi) miras sözleşmesini sona erdirmeğe, tamamını hükümsüz kılmağa yeterli olmasına karşılık, miras sözleşmesinin bazı hükümlerini değiştirmek için tarafların yazılı anlaşmaları yetmez, esas miras mukavelesinin düzenlenmesinde olduğu gibi, yine resmî vasiyet hakkındaki şekil şartlarına (TMK. md. 534 ve 535) uymak gerekir. Miras sözleşmesini yazılı anlaşma ile sona erdirmek hakkı yalnız taraflara aittir.



    Tarafların mirasçıları veya miras sözleşmesiyle lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişiler, doğru deyimi ile ilgililer bu hususta tarafların yerine geçemezler.
    Miras sözleşmesinde, bir taraf ölüme bağlı tasarrufta bulunan kimse ise, yalnız onun; her iki tarafta ölüme bağlı tasarrufta bulunan kimse ise, her ikisinin de miras sözleşmesi yapabilme ehliyetinin bulunması ve yazılı fesih anlaşmasını bizzat yapmaları gerekir.



    Miras sözleşmesinde ölüme bağlı tasarrufta bulunmayan kimse hakkında yalnız fiil ehliyeti kuralları uygulanır55.





    B. Miras Sözleşmesinin Tek Taraflı irade Beyanı ile Sona Erdirilmesi (Tek Taraflı Fesih)







    Medenî Kanunumuz, 546/II. maddesi ile 547. (EMK. m.493. 2. ve 3. c, m.494.) maddesinde miras sözleşmesinin tek taraflı irade beyanı ile sona erdirmenin (tek taraflı feshin) iki ayrı türünü hükme bağlamış bulunmaktadır.



    1. Miras Sözleşmesinin Mirasbırakanın Tek Yanlı İrade Beyanı ile Sona Ermesi (Feshi- Miras Mukavelesinden Dönme)



    Medenî Kanunumuzun 546/II. hükmü (EMK. m.493. 2. ve



    3. c), miras sözleşmesinin yalnız miras sözleşmesiyle ile ölüme bağlı tasarrufta bulunanın yani mirasbırakanın hangi sebepler ve hangi şekle uyarak miras mukavelesini tek taraflı iradesiyle sona erdirebileceğini düzenlemiştir.



    a. Bir Mirasçılıktan Çıkarma (Iskat) Sebebinin Olması
    Miras sözleşmesinin, ölüme bağlı tasarrufta bulunan (mirasbırakan) tarafından sona erdirilebilmesi, ondan dönülebilmesi için, miras sözleşmesiyle mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan (lehine muayyen mal vasiyet edilen) kimsenin, sözleşme yapıldıktan sonra mirasbırakana karşı mirasçılıktan çıkarma56 (iskat) sebebi oluşturan bir davranışta bulunmuş olması gerekmektedir.



    Bundan dolayı, böyle bir davranış gerçekleşmişse, mirasbırakan, ne diğer tarafın ne de lehine tasarrufta bulunulan kimsenin rızasına muhtaç olmadan miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırmaya yetkilidir57.



    Eğer miras sözleşmesinin tarafları arasında aile hukukundan doğan bir yükümlülük ilişkisi yoksa, mirasbırakan tarafından sözleşmenin tek taraflı olarak ortadan kaldırılması (feshi), ancak TMK. m.51 O/bent 1'deki halin gerçekleşmesi halinde, yani mirasbırakana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlenmişse, mümkündür.



    b. Şekli



    546. maddesinin 3. fıkrasında (EMK. m.493, 3.c.) mirasbırakanın, miras sözleşmesini, ancak vasiyetnameler için kanunda öngörülen şekillerden biri ile tek taraflı olarak ortadan kaldırabileceğini hükme bağlamıştır. O halde, fesih beyanı elyazısı, resmî ve şartları varsa sözlü vasiyetname şekline bürünmedikçe geçerli olmayacaktır.



    Mirasbırakan, miras sözleşmesini tek taraflı olarak ortadan kaldırınca, zarar ve ziyan adı altında bir tazminat talebi ile karşılaşmaz. Yalnız, diğer taraftan sözleşme çerçevesinde bir karşılık (ivaz) almışsa, sözleşmenin ortadan kaldırılması nedeniyle alınmış olan karşılığın dayandığı hukuki işlem ortadan kalktığından, mirasbırakanın karşılığa ilişkin iktisabı sebepsiz zenginleşme teşkiledeceğinden, iadesi gerekir. Aynı şekilde diğer taraf da mirasbırakandan aldığını iade eder (BK. md. 61 vd.)58.



    2. Her İki Tarafa da Tek Yanlı Dönme (Fesih) Hakkı Tanınması



    a. Sağlararası Edimin İfa Edilmemesi Nedeniyle Dönme (Fesih)



    Miras sözleşmesinde taraflardan biri diğerine veya üçüncü bir kişiye hayatta iken bir edimin ifasını borçlanmış olabilir. Örneğin: mirasbırakan, mirastan feragat eden mirasçıya bir bedel vermeyi taahhüt etmiş olabileceği gibi, diğer tarafın mirasçı atanmasına karşılık, o da mirasbırakana ölünceye kadar bakmayı (kaydı hayat şartı ile bakmayı) taahhüt etmiş olabilir59. Taahhütte bulunan mirasbırakan veya diğer taraf bu taahhüdünü ifa etmemişse, karşılıklı taahhütleri muhtevi akitlerde taraflardan birinin edayı ifa etmemesinin hukukî sonuçları meydana gelir.



    Özellikle, TMK. 547. (EMK. m.494.) maddesi aynen: «Miras sözleşmesi gereğince sağlararası edimleri isteme hakkı bulunan taraf, bu edimlerin sözleşmeye uygun olarak yerine getirilmemesi veya güvenceye bağlanmaması halinde borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir» hükmü ile, karşılıklı taahhütleri (borçları) muhtevi akitlerde, taraflardan birinin ediminin ifa edilmemesinin hükümlerini düzenleyen BK. 106 vd. maddelerine atıfta bulunmuştur.



    Bundan dolayı, miras sözleşmesinin tek taraflı ve şekle bağlı olmayan yöneltilmesi gerekli irade beyanı ile sona erdirilebilmesi için BK. 106 vd. maddelerinin uygulanması gerekir. Bu hükümlere göre, miras sözleşmesinin alacaklı tarafı, edimini ifa etmeyen tarafa uygun bir süre tayin eder veya hâkime tayin ettirir.



    Bu süre içinde de borç yerine getirilmezse, alacaklı ya ifayı ve gecikme tazminatını ya da bu talepten vazgeçtiğini derhal bildirmek şartıyla dilerse edimin yerine getirilmemesinden dolayı zarar ziyan tazminatını talep, dilerse miras sözleşmesini feshedebilecektir60.







    b. İrade Bozukluğu Hallerinde



    Gerek mirasbırakan, gerekse miras sözleşmesinin karşı tarafı, MK 504/l'de (EMK. m.451.) sayılan irade bozukluğu sebeplerinden biriyle iradesi sakat ise, bir yıl içinde miras sözleşmesini iptal edebilir.



    C. Miras Sözleşmesinin Kendiliğinden Hükümsüzlüğü
    Hukuk sistemimizde, miras sözleşmesinin kendiliğinden sona ermesi (hükümsüzlüğü) iki halde kurala bağlanmıştır.



    1. Atanmış Mirasçının veya Kendisine Belirli Mal Bırakılan Kişinin Mirasbırakandan Önce Ölmesi ile Miras Sözleşmesinin (Hükümsüzlüğü) Sona Ermesi



    TMK. 548/I. (EMK. m.495.1.c.) hükmüne göre, miras sözleşmesinde mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişi tasarrufu yapan kimseden, yani mirasbırakandan önce ölürse, miras sözleşmesi kendiliğinden ortadan kalkar.



    Ölen atanmış mirasçının veya kendisine belirli mal bırakılan kişinin mirasçıları onun yerine geçemez ve beklenen (Anvvartschaft) hakkı kazanamaz (TMK. 522/1 ve 581/I.)61. Bunun gibi, mirasbırakan da, mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişi tarafından taahhüt edilen karşılığın (ivazın) ifasını onun mirasçılarından isteyemez. TMK. 548/II (EMK. m.495., 2.c.) hükmüne göre, mirasbırakandan önce ölen kişinin mirasçıları, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ölüme bağlı tasarrufta bulunandan, yani mirasbırakandan, miras sözleşmesi uyarınca elde ettiği ölüm tarihindeki zenginleşmeyi geri isteme hakkına sahiptir.







    TMK. 548. maddesinin her iki fıkrası hükmü de tamamlayıcı bir hukuk kuralı olması bakımından aksine bir anlaşma yapılmasına imkân verir.



    Bu sebeple, atanmış mirasçının veya kendisine belirli bir mal bırakılan kişinin mirasbırakandan önce ölmesi halinde kimin onların yerine geçeceği, miras sözleşmesinde kararlaştırılabileceği (TMK. m.520) gibi, atanmış mirasçının veya kendisine belirli bir mal bırakılanın (musâlehin) mirasbırakana verdiği karşılığın, kendi mirasçıları tarafından, mirasbırakandan iadesinin talep edilmeyeceği dahi şart olarak miras sözleşmesine konulabilir62.



    Nitekim, 548/II. madde hükmünde açıkça "aksi kararlaştırılmış olmadıkça" ifadesi yer almıştır.



    2. Boşanma ve Butlan Kararı ile Miras Sözleşmesinin (Hükümsüzlüğü) Sona Ermesi



    Boşanma veya butlan kararının kesinleşmesi halinde eşler arasındaki ölüme bağlı tasarruflar, miras sözleşmesi veya vasiyetname kendiliğinden sona erer (TMK. 159, 181).



    Kaynak: Türkiye Noterler Birliği • Mayıs 2006 • Sayı : 130

    <p>İNSANDA YOKSA EDEP... NEYLESİN MEDRESE NEYLESİN MEKTEP... OKUSA ALİM OLSA MERKEP... BAK YİNE MERKEP YİNE MERKEP...</p>